COVİD-19 İLE İLGİLİ BAZI SORULAR VE CEVAPLAR
"SORU 1-" Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Covid-19 tedavisinde etkili bir ilacın bulunmadığını açıkladı. O halde buna rağmen neden bazı ilaçlar kullanılıyor?
"CEVAP 1-" DSÖ’nün açıklaması yanlış da değil yeni de değil. Salgının başından beri virüsleri öldüren bir ilacın/antibiyotiğin bulunmadığını söyleyip duruyoruz. Antibiyotikler bakterileri öldürür ama virüsleri öldüremez. Zaten eğer elimizde virüsleri öldüren bir ilaç/antibiyotik olsa idi bu paniği yaşamazdık. Hayatı bu kadar kısıtlamaya gerek kalmazdı o zaman, bu ilacı verir ve tedavi ederdik hastaları. Ama yok böyle bir ilaç. Bu nedenle Covid-19’a karşı en etkili çözüm virüsle karşılaşmamak, virüse yakalanmamaktır. Yani MASKE, MESAFE ve HİJYENDİR. DSÖ’nün söylediği de budur ve doğrudur..
.
"SORU 2-" Madem böyle bir etkili ilaç yok o halde Covid-19’da kullanılan bu ilaçlar ne? Neden kullanılıyor bunlar?
"CEVAP 2-" Bu ilaçların bir bölümü –özellikle ülkemizde de kullanılan Favipiravir- virüsü öldüremiyor ama çoğalmasını ve hücrelere tutunmasını baskılıyor. Bu da hastalığın daha hafif seyretmesini sağlıyor. Tedavi süresi kısalıyor. Virüsün akciğerlere inmesini ve zatürre yapmasını azaltıyor. Yoğun bakım ihtiyacı azalıyor. Peki %100 mü bu etkileri? Elbette ki hayır ama istatistiksel olarak anlamlı bulunacak kadar etkili. Bir ilacın kullanılması için illa da %100 etkinlik gerekmiyor (böyle bir ilaç yok gibi zaten), %20-30 etkinlik bile yetiyor. Tabi yan etkilerinin de kabul edilebilir sınırlarda olması gerekiyor. Ki öyleler zaten. Aksi halde ruhsat alamazlar.
.
"SORU 3-" ‘’Covid-19’da ölüm sebebi hastalıktan daha çok kullanılan ilaçlardır, başta kalp krizi olmak üzere bu ilaçların yan etkileridir’’ deniyor. Bu doğru mu?
"CEVAP 3-" Hayır, doğru değil. Ölüm nedeni bu ilaçlar değil, Covid-19 enfeksiyonunun neden olduğu komplikasyonlardır. Özellikle koagülopati (yani pıhtılaşma problemleri) ve sitokin fırtınası değimiz durum. Covid-19 sistemik bir vaskülit yapar, damarlarda pıhtılara neden olur, dolayısıyla kalp krizini de tetikler, çünkü koroner damarlarda pıhtılar oluşur. Kalp krizine neden olan olay da budur zaten. Nitekim bu durum (yani Covid-19’un pıhtılaşma sorunlarına neden olduğu) bilindiği için salgının başından beri Heparin ve Aspirin gibi –antikoagülan ilaçlar- kullanılıyor. Hatta bu ilaçlara belli bir yaşın üzerinde iyileştikten sonra bile 6 ay devam ediliyor. Ama buna rağmen bazı hastalarda başlayan kötü süreç durdurulamıyor ve hasta kaybediliyor.
Yani Covid-19 tedavisinde kullanılan ilaçların bir bölümü virüsün çoğalmasını ve hücreye tutunmasını önlemeye yönelik iken bir bölümü de virüsün sebep olduğu komplikasyonları önlemek için kullanılıyor. Tablo bazen öyle karmaşık hale geliyor ki, normalde hastalığa yakalanmamak için direnci yüksek olsun istenen bu hastalarda, bağışıklık sistemi –Deksametazon gibi bazı ilaçlarla- baskılanıyor. Çünkü en sık ölüm sebebi sitokin fırtınası dediğimiz durumdur. Bu, bağışıklık sisteminin virüse karşı aşırı bir şekilde savunma yapması demek. Bu aşırı savunma –otoimmun reaksiyon- esnasında bağışıklık sistemi virüsü öldüreyim derken kendi dokularını da öldürüyor, harap ediyor. Bu yüzden Deksametazon gibi ilaçlardan –doğru zamanda, doğru hastada- kullanılırsa çok olumlu yanıtlar alınıyor.
.
"SORU 4-" Bazıları ‘’Benim annem/babam hastaneye yatırılırken gayet iyi idi ama hastaneye yattıktan sonra kötüleşti, hatta öldü’’ diyenler var. Bu doğru mu? Veya niye böyle?
"CEVAP 4-" Eğer bir hasta Covid-19 nedeniyle hastaneye yatırıldı ise ‘’iyi’’ değil ‘’kötü’’ veya kötüleşme ihtimali var demektir. Görünüşte iyi olabilir ama tıbben kötüdür (oksijen saturasyonu düşüktür vs). Aksi halde yatırılmaz zaten. Hele de yatak sorunu var iken. Dolayısıyla eğer bir hasta hastaneye yatırıldıktan sonra kötüleşti ise, bu durum, ‘’bu hastanın durumu kötüleşecek, bunu yatıralım’’ diyen doktorların öngörülerinin isabetli olduğunu gösterir. Tabi bu şekildeki hastaların bir bölümü ne yapılırsa yapılsın kurtarılamaz iken bir bölümü yapılan destek tedavileri ile iyileşebilir. Unutulmamalı ki iyileşme yine her halükarda vücudun kendi savunma sistemi sayesinde olur/oluyor, ama bazen bu savunma aşırı savunmaya dönüşurse olüm de getirebilyor işte, yani her şey bıçak sırtı gibi… Yoğun bakımlarda verilen destek tedavileri de hastanın vital fonksiyonlarının stabil kalması –hayati fonksiyonlarının desteklenmesi- içindir. Yoksa hastaneye yatırılan veya ilaç tedavisi başlanan her hasta mutlaka iyi olacak diye bir garantimiz yok, eğer olsaydı zaten bu kadar panik yapmazdık.
.
"SORU 5-" Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bile ‘’Mevsimsel grip artık Koronavirüs’’ dedi. Covid-19 bir Grip ise niye bu kadar panik yapıyoruz?
"CEVAP 5-" Bakan Koca, ‘’Covid-19 bir griptir’’ demedi, ‘’Covid-19, artık her yıl gördüğüz grip salgını kadar yaygın hale geldi, çok dikkatli olmalıyız’’ demek istedi. Grip influenza virüsü ile olur. Covid-19 ise Coronavirus. Yani bir bir virüs bu, grip değil. Gripte ölüm oranı binde birin hatta 0,5'in altında ilen, Covid-19’da %1-2, bu çok yüksek bir oran. Nitekim hangi grip salgınında her gün yüzlerce insan öldü? Hangi grip salgınında yoğun bakımlarımız şimdi olduğu gibi tıka basa doldu? Üstelik bu kadar yeni hastane ve yoğun bakım yatağı ilavesine rağmen (en çok yoğun bakımın bulunduğu İstanbul’da şu anda ciddi bir yoğun bakım sıkıntısı var, hastalar çevre illere gönderiliyor artık).
"SORU 6-" Maskeler zararlı mı?
"CEVAP 6-" Hayır. Halk maske ile yeni tanışmış olabilir ama biz cerrahlar her gün maske takar ve ameliyatlarımızı maskeli bir şekilde yaparız (ameliyat bölgesine ağzımızdan mikrop dökülmesin diye). Bu yüzyılı aşkın bir süredir böyle. Maske takmak virüsten korunmak için elbette ki yüzde 100 garanti vermiyor, çünkü tak-çıkar vs yaparken veya elden de bulaşabilir, ama hala en etkili ve en zararsız yöntemdir maske takmak. Bu böyle olmasa idi biz sağlıkçılar hepimiz Covid-19 olmalı idik. Çünkü bizim bu virüsle karşılaşmamış olmamız mümkün değildir. Bu nedenle maske konusundaki spekülasyonlara itibar edilmemelidir. Yüz binlerce doktor, zararlı olan bir şeyi yıllardır kullanır mı? Ama sadece bizim değil karşımızdakinin de maskeli olması gerekir. Bu çok önemli.
.
"SORU 7-" ‘’Aşılar aslında önceden de hazırdı ama şimdi piyasaya sürecekler’’ deniyor. Bu doğru mu?
"CEVAP 7-" Bunun mümkün olmadığını –hatta saçma bir söz olduğunu- artık herkes görmüş olmalı. Çünkü bir aşının geliştirilebilmesi için hayvan testlerinden sonra on binlerce insan üzerinde de güvenli ve etkili olduğu gösterilebilmiş olmalıdır (şu anda ülkemizde de gönüllüler üzerinde yapılan Faz 3 çalışmalarını düşünün). Bu çalışmalar on binlerce insan üzerinde, çok uluslu bir şekilde yani farklı ülkelerde ve çift kör yöntemle yapılmalı (bazı gruplara aşı, bazı gruplara boş aşı vererek ve sonuçları da hangi gruba ne verdiğinizi bilmeden yorumlayarak). Ki etkili ve güvenli olduğunu görmüş/göstermiş olun. Eğer bunları yapmazsanız ruhsat alamazsınız. Eğer bu testlerde ciddi yan etkiler görülürse veya etkinliği düşük bulunursa yine ruhsat alamazsınız. Nitekim ön sonuçları açıklanan hiçbir aşı henüz ruhsat alabilmiş değil. Daha yeni müracaat ettiler bunun için, yani ruhsatlandırma süreci yeni başladı. Dolayısıyla eğer bir aşı (ve ilaç) ruhsat aldı ise etkili ve güvenli demektir. Bu testlerden geçmiş demektir. Panik yapmaya gerek yok. Ayrıca Amerika’da veya Avrupa’da ruhsat alan bir aşı/ilaç, direkt de kullanılmıyor, ilaveten Türkiye’de de ruhsatlandırma yapılıyor. Nitekim aşı çalışmalarına yaklaşık 1 yıldır hepimiz tanık olduk, oluyoruz. Bu işin hiç de böyle söylendiği gibi kolay olmadığını, pat diye ‘’ben aşı buldum’’ denilemediğini hala mı göremedik? (bu arada çok sorulduğu için yazayım, ben ve eşim aşı olacağız, sadece hangi aşıyı tercih edeceğimizi tüm aşıların sonuçları ilan edilince karar vereceğiz, tabi eğer ruhsat alabilirse tabi ki yerli aşıyı tercih ederiz, ama bu diğer aşılar güvenli değil anlamına gelmiyor, ruhsat alan her aşı güvenlidir).
.
"SORU 8-" Aşılarla bize çip takacaklar ve bizi takip edeceklermiş, bu doğru mu?
"CEVAP 8-" Yanlış. Aşılarla böyle bir şey yapılamaz. Çünkü aşı ile verilecek maddeler –izah ettiğimiz üzere- onlarca testten geçerek ruhsat alır. Ruhsat almayan bir madde verilemez. Ayrıca bizi takip etmek isteyenin böyle bir çipe falan ihtiyacı da yok. Bizi rahatlıkla elimizdeki akıllı telefonlarla takip edebilirler (eden de ediyor zaten). Üstelik telefonumuzdaki tüm fotoğraf, video ve seslere ulaşabilecek, ne konuştuğumuzu dinleyebilecek, nereye gittiğimizi ve ne alıp sattığımızı, kimlerle görüştüğümüzü vs görebilecek kadar.
Ayrıca RNA aşısı ile genetiğimize müdahale edilmesi de mümkün değil. Çünkü zaten virüsün kendisi RNA parçacığı ve asıl genetik materyalimizi kodlayan virüstür. Dolayısıyla bu spekülasyonlara itibar etmemek lazım. Tüm bunlar ruhsat alan bir aşının veya ilacın hiç yan etkisi olmaz demek değildir. Ama bu yan etkiler kabul edilebilir sınırlarda olur. Ayrıca hali hazırda yan etkisi en az olan ilalardan biri penisilindir ama penisilin bazen anaflaktik şok yaparak ölüme bile neden olur/olmaktadır. Ama bu tabii çok çok düşük bir olasılıkla gerçekleşir.
.
KISACA;
Biz hekimler, Covid-19’dan korkuyor ve maske, mesafe ve hijyen ile korunmaya çalışıyoruz. Covid-19’u hafife alanlar kadar cesur olamıyoruz. Çünkü Covid-19’a yakalanan hastaların %85-90’ının hastalığı hafif, %5’in ağır ve %2-3’ünün çok ağır atlattığını ve %1-2’sinin de öldüğünü biliyoruz. Bu çok yuksek bir oran. Ama hastalığı atlatanlarda da ciddi sekellerin kaldığını görüyoruz. Ve virüs hemen hemen her organı tutabiliyor; kalp, akciğer, beyin, göz, böbrek, karaciger, testis vs… bazen hiç umulmadık şekilde gençleri ve hatta çocukları bile öldüruyor. Kısaca bu virüsün kime ne yapacağını tam olarak bilmiyoruz, bunu kestiremiyor ve bu nedenle de korkuyoruz. Ve yoğun bakım kapasitesi en iyi olan ülkelerden biri olmamıza rağmen, yoğun bakımlarımızın da tıka basa dolu olduğunu görüyoruz. Eğer ‘’Hasta olursak hastanelerimiz var ve doktorlar bizi iyileştirir’’ diye düşünüyorsanız, bizim elimizde etkili bir çözümün, yoğun bakımlarda da boş bir yatağın bulunmadığını bilin istiyoruz.
.
BİR ÖNERİ;
.
Hiç kimseye zorla tedavi yapılamaz. Herkesin tedaviyi reddetme hakkı vardır. Yani isteyen Covid-19 tedavisini de reddedebilir. Aşı da zaten isteğe bağlı olacak. Birey, eğer kimseye zarar vermiyor, hastalığı bulaştırmıyor ve evinde oturuyorsa sorun yok. Ama Covid-19’u hafife alarak, aşı, ilaç, maske vb konularda yanlış bilgiler vererek halkı yanıltıyor, davranışları ve söylemleri ile halkı (aslında hepimizi) tehlikeye sokuyorsa, bu bireylerin, ihtiyaç duymaları halinde Covid-19 tedavileri –buna yoğun bakım masrafları da dahil- SGK kapsamından çıkarılmalıdır. Çünkü binlerce insan bunlar yüzünden hasta olurken ve maalesef bazıları ölürken, bunların sağlık giderlerini yani mali külfetini de SGK (yani bizler) ödüyoruz. Sokakta maskesiz gezmenin bir cezası varsa, halkın sağlığını tehlikeye sokan bu tür faaliyetlerin de bir cezası olmalı. Bunun bilimle, fikir özgürlüğü ile bir ilgisi yok. Eroin ve esrar gibi uyuşturucu maddelerin zararsız olduğunu savunmak ve bunları propaganda etmek fikir özgürlüğü olmuyor (suç sayılıyor) ise halkın sağlığını tehlikeye sokan yanlış ve yanıltıcı bilgileri yaymak niye suç olmasın?
.
Dr.Zeki Bayraktar