Macron’un Cezayir algısı ve gerçekler
FRANSIZ işgalinden önce bir Cezayir ulusal kimliğinin var olduğu konusundaki “kuşkularını” dile getiren Fransız lider, ülke tarihindeki tek sömürgeci gücün Fransa olmadığını, ülkenin daha önce Osmanlı Devleti tarafından da “sömürülmüş” olduğunu iddia ederek, “Cezayir- Türkiye ilişkilerindeki sömürgecilik boyutunun unutturulmuş olmasına” ilişkin “hayretlerini” ifade etti. Macron, yaptığı açıklamada, “Cezayir milli kimliğinin Fransız işgali ile inşa edilmiş olduğu”, bu sebeple “Cezayir tarihinin yeniden yazılması gerektiği” ve “Cezayir tarihinin Fransa nefreti üzerine inşa edildiği” gibi asılsız iddialarda bulundu.
CEZAYİR MİLLİ KİMLİĞİNİN İNŞASI
Fransız işgalinden önce Cezayir milli kimliği güçlü bir şekilde tezahür etmiştir. Hatta Cezayir milli kimliği, Osmanlı hakimiyetinden önce de mevcuttur. Macron’un “Tek sömürgeci Fransa zannediliyor, daha önce de sömürgeciler vardı. Türklerin sömürgeciliği unutuldu” ifadeleri hilaf-ı hakikattir. Zira Cezayir, Avrupalı korsanların saldırılarından ve Avrupalı devletlerin işgal tehdidinden kurtulmak amacıyla kendi arzusuyla Osmanlı barışına katılmayı talep etmiştir. Osmanlı, Cezayir’i fethetmedi. Bilakis, Cezayir halkı düşman tehdidinden halas bulmak üzere sonradan Barbaros unvanı ve paşa rütbesi alacak olan Hayreddin Reis’i elçi olarak Payitaht’a gönderdi. Cezayir şehir halkı önce halife adına hutbe okuttu, sikke bastırdı. Hayrettin Reis bu sikkelerden numuneler alarak Osmanlı halifesinin huzuruna çıkıp Cezayir halkının Osmanlı paktına katılma arzusunu resmen bildirdi. Cezayir’in, Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesi, bugün bir ülkenin Avrupa Birliğine (AB) üye olması gibi bir süreçtir. Nitekim Libya’nın talebi, 25 yıl gecikmeli olarak kabul edilmiştir.
OSMANLI’YA BAĞLANMAYI CEZAYİR İSTEDİ
Osmanlı Devleti’nin fetih hareketleri Balkanlar’a yöneliktir ve Viyana önlerine kadar devam edebilmiştir. Kuzey Afrika’da ise Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi hariç askeri bir harekata rastlanmaz. Kuzey Afrika, Güney Arabistan’da Yemen, Hindistan ve Asya-Pasifik’teki Müslüman devletler, zaman zaman Osmanlı Devleti’ne başvurarak siyasi, askeri veya ekonomik yardım talebinde bulunmuşlardır. Devlet de bu taleplere kendi gücü ve politikası doğrultusunda cevap vermiştir. Cezayir’in talebi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Cezayir, Osmanlı Birliğine katılmak istediği için bu talep değerlendirilmiş, bir süre Beylerbeyliği ve bir süre Cezayir Dayılığı statüsünde, 1830 yılındaki Fransız işgaline kadar yaklaşık üç yüz yıl bu himayede kalmıştır. Dayılık statüsü bir anlamda Mısır’daki Hıdivlik gibi yerel bir krallık şeklindeki otonomidir. Nitekim Yemen’de de İmam’lar kendi halkını Osmanlı himayesi altında yönetmeye devam etmiştir. Osmanlı Devleti genellikle doğrudan yönetmeyi tercih etmemiştir.
FRANSIZ İŞGALİ 132 SENE SÜRDÜ
Fransa, Cezayir’den yıllar boyunca satın almış olduğu buğdayın parasını ödemeyince bir bayram kutlaması sırasında Cezayir yönetimi Fransız konsolosuna borçlarını ne zaman ödeyeceklerini sorar. Cezayir’in borcunu talep etme şekli Fransa tarafından diplomatik bir krize ve sonuçta savaş sebebine dönüştürülür. Tam bir kurt-kuzu hikayesi başlar. Önce Kostantiniyye işgal edilir. Fransız işgaline direniş de aynı şehirden başlayacaktır. Emir Abdulkadir el-Cezayiri, 15 yıl boyunca efsanevi bir direniş sergiler ve nihayetinde artık daha fazla direnemeyeceği noktada teslim olmayı kabul eder. Abdulkadir’in “zemmale” adını verdiği seyyar başkenti, dahiyane bir savunma modelinin çekirdeğini teşkil etmiştir. Fransızların, Berberi kabilelerinin yaşadığı dağlık iç kesimlere nüfuz etmesi çok uzun yıllar alır. Fransız işgali 132 sene devam eder, bu süreç içinde her dönemde isyanlar vuku bulur. Ne Cezayir halkı teslim olur, ne Fransa Cezayir sevdasından vazgeçer. Franz Fanon “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabında Fransa için utanç, Cezayir açısından şanlı bir direniş olan bu süreci anlatmaktadır
MACRON’UN ‘NEFRET SÖYLEMİ’ SUÇLAMASI
MACRON’un “nefret söylemi” iddiası da mesnetsizdir. 1970’lerde Cezayir Devlet Başkanı Huari Bumedyen tarafından uygulanan ve 10 yıl süren “kültür devrimine” rağmen ülkede Fransızcanın hakimiyeti sona ermemiştir. Cezayir’in vicdanı ve asrının şahidi Malik bin Nebi, kurtuluşun anahtarının “sömürüye elverişlilik” pozisyonundan çıkmaya bağlı olduğu tespitini yapmıştır. Bin Nebi ve Abdulhamid bin Badis’e gelinceye kadar sadece reaksiyoner şekilde, tabir caizse bir refl eks olarak isyanlar yaşanmış ve bu isyanlar işgalciye yönelik haklı bir nefretten de beslenmiştir. Fakat ne zaman ki Cezayir halkı, Fransa’ya lanet okumak yerine kendi şahsiyetini, kültürünü, dilini, dinini pekiştirme yoluna girmiş, o zaman gerçek özgürlük meşalesi tutuşmuştur.
“MESNETSİZ İDDİA”
Fransız ırkçılığı açısından Cezayir meselesi bir “kızıl elma” mesabesindedir. Çünkü Fransa, Tunus’u ve Fas’ı da işgal etmekle birlikte oralardan günün birinde çıkmayı hesap etmişti. Cezayir ise “Aşağı Fransa” olarak görüldü. Fransız vatanı dar geliyordu ve Cezayir, Akdeniz’in karşı kıyısında ülkenin uzantısı gibi algılanıyordu. Cezayir ve Fransa halkı, De Gaulle döneminde barış içinde yan yana özgürce yaşama alanı inşa etmeyi başardılar. Macron ise bugün 2021 yılında, Fransa’yı De Gaulle çizgisinin çok altına düşürmüş durumda.