Her şeyden önce tarihine, medeniyetine, mirasına sahip çıkan bir milli irade tarafından Ayasofya’nın zincirlerinin kırıldığını söyleyebilir miyiz?
Ayasofya, Türkiye’nin kapandığı andan itibaren gündemindeydi. Yani burada aslında fazladan bir şey istemiyor, gasp edilen hakkın iadesini istiyorduk. Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi ortada, vasiyeti ortada, laneti ortada, 500 yıllık ibadet edilmiş bir mabetten, camiden bahsediyoruz. Dolayısıyla gasp edilmiş bir hakkın iadesinden başka bir şey değil aslında yapılan ama bunu bile hazmedemiyor birileri. Hazmedemeyenlerle ölene kadar kutuplaşmak boynumuzun borcudur. Hamd olsun koca bir millet lanetten kurtuldu. Çünkü o lanetten hepimiz bir pay alıyorduk. Belki de birçok noktada sıkıntı yaşamamızın, bu kadar bela atlatmamızın, bu kadar musibete düçar olmamızın bir sebebi de o lanetin hala devam ediyor olmasıydı. Hamd olsun bir bedduadan kurtulduk. Sadece bu yönüyle baksanız bile Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması, tekrar camiye döndürülmüş olması çok büyük bir utançtan kurtulmaktır bizler için.
GAZİNOYA ÇEVRİLEN CAMİLERE KAÇ KERE İTİRAZ ETTİNİZ?
Sadece bizler için değil, gelecek nesillerin üzerinden de bir lanet kalkmış oldu. Netice itibariyle yıllardır her doğan nesil o mirasın sahibi olarak o laneti üzerinde taşımak zorunda kalıyordu. Mahkûmiyetti. Anadolu’nun inanç ve fetih ruhunun hapsedildiği bir zindana dönüştürülmüştü.
Ben bu çifte standarttan çok rahatsızlık duyuyorum. Kimi diyor ki “Bura müze kalmalıydı. Evveliyatı kiliseydi”. Kendini çok hümanist addeden insan haklarına, din haklarına, sanatsal eserlere çok saygı duyduğunu iddia eden insanlar bunlar. Ve itiraz ediyorlar buranın tekrar ibadete açılmasına. Bu adamlar Endülüs’te Kurtuba Camii’nin kiliseye çevrilmesine kaç kere itiraz ettiler. Bakacaksınız o insanların televizyonlarda konuşmalarına bir kere itiraz etmişlerse otursun konuşsunlar ben de inanayım. Yalan söylüyorlar. Olay şu ki, inanan insanların, Fatih Sultan Mehmed’e saygı duyanların lehine gelişen bir karar olması sebebiyle bundan rahatsızlık duyuyorlar. Ya hu Kurtuba Camii’nin kilise olmasına, katedral olmasına kaç kere karşı çıktınız? Ayrıca Bulgaristan’da gazinoya çevrilen camiler, Yunanistan’da sinemaya çevrilen mabedler için kaç kere itiraz ettiniz. Kaç kere vicdanınız sızladı?
Bu sorunun cevabı bir turnusol kâğıdı tutuyor aslında nerede durduğunu, neyi savunmuş olduğunu açık, net ortaya koyuyor ki. Sadece Kurtuba bir tane örnek, çok fazla örnek var. Bu bizim iç acımız aslında, bu da bizi üzüyor.
Biz önümüze bakacağız. Hani dünyanın değişmeyen bir düzeni var. İt ürür, kervan yürür. Kim ne söylüyorsa söylesin. Kim neye itiraz ediyorsa etsin. Burası bir Müslüman ülke ve ma’şeri vicdan dediğimiz, toplumun ortak vicdanı olarak kabul ettiğimiz vicdan var. Bir meselemiz var bizim. Evet bu toplumun ortak vicdanı da buranın ibadete açılmasından yanaydı. Bir referandum yapılmış olsaydı eminim ki toplumun yüzde 90’ı Ayasofya’nın ibadete açılmasından yana olurdu.
15 TEMMUZ’DA İHANETİ AFFETMEDİK
Buradan 15 Temmuz’u yâd etmek isterim. 15 Temmuz bir milletin yeniden kendine bakıp yeniden bir dirilişin şifresini ya da yeniden dirilişin meşalesine dönüştü diyebilir miyiz?
Kesinlikle öyle. Bir de geçmişle irtibat kurmanın, millete rağmen yapılan şeyleri de unutmamanın getirmiş olduğu bir sonuçtu aslında 15 Temmuz mücadelesi. Neden? Şimdi 60 yılında milletin gözünün içine baka baka bir darbe yapılmış hemen bir sene sonrasında da başbakan asılmış bu ülkede. Yani demokratik yollarla seçilmiş koskoca bir başbakanı asmışlar. Kim istedi diye NATO ve yerli uşakları istedi diye. Çünkü onlardan izinsiz bir darbenin olma ihtimali yok. 71 muhtırası da öyle, 80 ihtilali de öyle. 97 yılındaki 28 Şubat da öyle. Biz 60 ihtilalini bilir miyiz? Ben 70’li yıllarda dünyaya gelmişim ama ben 8 yaşındayken bile bir başbakanın asıldığı haberinin bilgisini babamdan aldım. 10 yaşımda da bugün de bu bilgiler hala tazedir hafızamda. Binlerce insanın işkenceden, fişlemeden idama kadar bir sürü facia yaşandı bu ülkede. Bunları asla unutmadık. Özellikle 60 yılındaki 27 Mayıs’la ilgili hep sorumuz şuydu: Millet neden karşı çıkmadı buna?.. Millet “Dur bakalım. Bizim demokratik yollarla seçtiğimiz başbakanı sen nasıl asarsın” diyemedik. O dönemde bu itirazı yapamayanlar adına üzüldük ve kınadık onları. Demek ki hafızada taze kalmasının ileride yönü tayin etme noktasında olumlu bir tarafı var. Ve içimizde birikti bunlar. 60 birikti, 71 birikti, 80 birikti, 97 birikti ve patlama noktasına geldik. Bu noktaya gelmeseydik 15 Temmuz’da bu şerefli mücadeleyi vermemiş olacaktık belki de. İyiliği de kötülüğü de şahsımıza değil ama milleti ilgilendiren meselelerde iyiliği de kötülüğü de biriktirmek lazım. Ve bugün Ortadoğu’da her türlü hukukun yok sayıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bugün bunları da biriktirmek lazım. Milyonlarca masumun dökülen kanını biriktirmek lazım. Gün gelecek bu biriktirdiklerimiz gereğinin yapılmasına sebep olacaktır.
MİLLET BEDELİNİ ÖDETMİŞTİR
Millete rağmen bir şey yapmak isteyenlere millet bedel ödetmiştir. Özellikle NATO’ya ve onun yerli uşaklarına (FETÖ) bu bedeli ödetmiştir. Türkiye’de kim darbe planı teşebbüsünde bulunmak istiyorsa, plan yapmak istiyorsa bunlara da gereken gözdağını vermiştir. Demiştir ki “Sizi son kez ikaz ediyorum. Bir daha böyle bir alçaklık yapacak olursanız bu sadece başlangıç, daha vahimiyle karşı karşıya kalırsınız”. 15 Temmuz bir tarihtir. Gerçek bir bağımsızlığın tarihidir.
VATAN EVLATLARI İŞKENCE GÖRDÜ
Çanakkale’den sonra verilmiş bir destandır. Bu son cümle çok önemli, bağımsızlık tarihinin başlangıcı dediniz değil mi? Yani düşünün biz 60’ta bağımsız olsaydık. Millete rağmen böyle bir ihtilal yapılıp ardından başbakanı asılır mıydı? 80’de on binlerce genç işkenceden hadım bırakılır mıydı?
Ya bunlar vatan, millet, devlet diyen çocuklardı. Bayrak diyen çocuklardı. Birçoğunu ben tanıyorum. Ne büyük işkencelere maruz kaldığını ben biliyorum. Başta Muhsin Yazıcıoğlu olmak üzere. Allah(cc) bu vatanın öz evlatlarına gani gani rahmet eylesin.
Diriliş Postası