Eski Japon başbakanı Shinzo Abe’nin başbakanlığı görevi boyunca Yakuza’nın ciddi şekilde güç kaybettiği bilinen bir gerçek. Dolayısıyla Abe’nin yeniden siyasi arenaya dönme ihtimali belli ki Yakuza tarafından istenmedi ve engellenmiş oldu. Şimdi gelin bu “Yakuzalar” kimdir ona bakalım.
Yakuza denilince tuhaf dövmeli adamlar ve kesik parmaklar ilgili anlatılagelen şehir efsaneleri akıllara gelir.
Oysa Yakuzalar kendilerini uzun süre önce faaliyetlerine son verilen Samurayların devamı olarak görür.
Etki alanını Japonya ile sınırlı görmemek gerekir; Japonya hinterlandının ötesinde Pasifik’teki birçok ada ve ABD’de önemli bir güç alanına sahiptirler.
Denilebilir ki İtalyan, Rus ve Türk mafyaları ile beraber bir geleneğe sahip ve hepsinden daha şedit bir yeraltı örgütlenmesi/konsepti “Abe suikastı” ile yeniden dünya kamuoyunun gündemine oturdu.
Hedonist bir kültüre sahip Yakuzalar; fuhuş, uyuşturucu ve adam kaçırma başta olmak üzere birçok suçu sistematik olarak gerçekleştirmektedir.
Yakuza’nın palazlanması Japonya’nın 1945 sonrası ABD tarafından işgal edilmesi ile doruğa ulaşır.
Ülkede meydana gelen otorite boşluğundan yararlanan çeteler ABD’li işgal güçleri ile yazılı olmayan bir anlaşma yaparak işgalciler lehine halkı sindirir.
Merkezi otoritenin dağıtılması ve asayişi sağlayacak kolluk kuvvetlerinin bulunmaması Yakuza çetelerinin gıda pazarını, ticareti ve Japon sanayisine kaba jargonla bir bir çökmesine neden olur.
ABD’li birlikler bu süreçte çetelere el altından ciddi silah sevkiyatı yaparak halkın dikkatini işgal kuvvetlerine yönlendirmesini engellemeyi başarır.
Çoğu kişi Japonya’nın yaşadığı felaketleri atom bombası faciası ile sınırlı düşünür. Oysa General Douglas MacArthur, 1945’te anakaraya adımını attıktan sonra asıl felaket başladı.
İşgal sonrası yalnızca Tokyo’da bombalanan bina (ev, sanayi tesisleri ve ordu karargâhları…) 1 milyon civarında olduğunu yazar.
Bu dönemde Tokyo’da bulunan yapı sayısı ise 1.6 milyon civarındadır. Denilebilir ki Tokyo’nun üçte ikisi işgal sonrası imha edilmiştir.
General Douglas MacArthur’un bir diğer önemli hedefi Japon milliyetçiliğini ortadan kaldırmaktı.
Başkan Roosevelt, Japon İmparatorluğunun biran evvel ortadan kaldırılarak ülkenin baştan dizayn edilmesini istiyordu; ama ülkedeki kurumların direnç göstermesi üzerine izzetli davranan Japon bürokrat ve iş insanlarını tabir-i caiz ise Yakuza ile yola getirilmesine karar verildi.
İşte tam bu noktada Yakuza basit bir yeraltı örgütlenmesi olarak görülemez. Japon siyasetini dizayn etmek için işgal kuvvetleri tarafından desteklenen kökü dışarda bir işgal aygıtı olarak güç kazanmıştır.
Bu tür yapılar taşıdıkları etiketi gizlemek adına, dünyanın diğer bölgelerindeki yer altı örgütlenmelerinde olduğu gibi, milli ve manevi unsurları kendilerine perde olarak kullandılar.
Tam bu noktada Yakuza, Samuray geleneğini önemli bir kimlik unsuru olarak ele aldılar ve kullandılar.
İşgal güçleri bir yandan Yakuza’yı palazlandırırken öte yandan “New Yen” ismi verilen zenginler türeterek Japon burjuvasını kontrolü altına almayı başarır.
İlerleyen zamanlarda Yakuzalar görevlerini daha sistematik yapmaları adına birer birer New Yen Zenginlerinin kontrolü altına girmeye başlar.
Yakuza’nın gücüne güç katan bir başka olay ise angokujinlerin yükselişidir. Angokujinler, Japonya’ya yerleşmiş Çinli ve Korelilere verilen genel isim olarak değerlendirilebilir.
Japon bürokrasisi ve ekonomisinde güçlü bir etki alanına sahip angokujinler işgalci ABD güçleri tarafından ciddi bir biçimde desteklendi.
Japonya’da tüm yeraltı işlerini ele geçirmeyi başaran angokujinler Japon polisini etkisiz kılmayı başardı.
Japon polisi, angokujinler ile mücadele edemeyeceğini anladığından çareyi Yakuza’nın kapısını çalmakta buldu.
Bu gelişmeler sonrası zaten angokujinlerle güç mücadelesi içerisinde olan Yakuza, angokujinlere savaş ilan etti.
Angokujinlerin Tokyo’nun ortasında ve Japon İmparatorunun sarayı önünde geçit töreni yapacak kadar güçlenmesi tüm ülkede rahatsızlık nedeniydi.
1946 yılında Yakuza, çoğunluğu Tayvanlılardan ve Korelilerden oluşan angokujinlere yönelik büyük bir bombalı saldırı gerçekleştirdi.
Bu saldırı sonrası halkın Yakuza’ya olan bakış açısı hızla değişmeye başladı. Savaş kısa sürede tüm Tokyo’ya yayıldı.
Okul kenarları, pazar yerleri ve sokaklar Yakuza ile angokujinlerin kanlı savaşına tanık oluyordu. Kullanılan silahlar ise dehşet verici idi.
Savaş sonrası Japon ordusundan ele geçirilen uçaksavarlar, patlayıcılar ve hatta atıl durumdaki savaş uçaklarının dahi tamir edilerek çete savaşlarında kullanıldığına şahit olunuyordu.
ABD’lier tam olarak ne başlattıklarından habersiz bir şekilde olayı “Koreli Sorunu” şeklinde basit bir problem olarak dünyaya bildirip geçiştiriyordu.
Yakuza liderlerinden Ando-gumi bir yandan bu büyük savaşta hızla büyürken öte yandan bir inşaat devine dönüşerek Japon ekonomisi içerisinde de önemli yer edinmesi diğer Yakuzaların hızla şirketleşmesini sağladı.
Yakuza’nın şiddet eylemleri
Ya-ku-za bir Japon kâğıt oyununda sıfır anlamına gelen bu kelime “en kötü el” olarak çevrilebilir.
Bugün 200 bin civarında üyesi bulunmaktadır. Bu kadar geniş bir üye sayısına sahip olmasına rağmen herkesin kolaylıkla üye olması mümkün değildir.
Mafyaya bağlılık, fedakârlık gibi kriterler söz konusudur.
Parmak kesmek ve linç gibi acımasız geleneklerle tanınan Yakuza, tüm vücuda yapılan dövmelerle bilinmektedir.
Japon sınırlarını aşan Yakuza’nın faaliyet alanları Avustralya ve ABD’ye yayılmış durumdadır.
Bugün dünyaya mal olmuş büyük Japon şirketleri Yakuza’ya büyük haraçlar vermekte yahut Yakuza ile işbirliği yapmaktan çekinmemektedir.
Yakuza’nın diğer yeraltı örgütleri gibi en büyük iş sahası uyuşturucudur.
2010 yılından itibaren çıkarılmaya başlanan Anti-Yakuza kanunları çerçevesinde yaklaşık 3 bin civarında önemli örgüt mensubu hapse atılmıştır.
Bu kanunların mimarı olarak görülen kişinin Japonya Eski Başbakanı Shinzo Abe olduğunu söylemek gerek.
Özellikle Başbakanlığı görevi boyunca Yakuza’nın ciddi şekilde güç kaybettiği bilinen bir gerçek.
Abe, özellikle Polis Teşkilatı ile Yakuza’nın arasına keskin sınırlar koymaya çalışması ile bilinen bir Japon siyasetçiydi.
Dolayısıyla Abe cinayetini basit yahut menfur bir saldırı olarak ele almak yanlış olacaktır.
Özetle söylemek gerekirse; Japon yeraltı örgütü olan Yakuza, kendilerini Japon lejyonları olarak değerlendirebileceğimiz feodal savaşçılar olan Samurayların devamı olarak görür.
Kendilerine has çeşitli ritüelleri bulunur; vücuda çeşitli dövmeler ve kesik parmaklar gibi.
1945 sonrası başlayan Japon işgali süresince işgal kuvvetlerinden önemli bir destek gördüler.
Angokujinlere karşı başlattıkları savaşla da halk arasında teveccüh buldukları söylenebilir.
1950 ve 1960’lı yıllarda şirketleşmeye başlayan bu örgütler Japon ekonomisi üzerinde önemli bir etki alanına sahip oldular.
Uyuşturucu pazarında da güçlenerek Japon hinterlandının dışında güçlü bir etki alanına sahip olmayı başardılar.
2012 yılından itibaren eski Başbakan Shinzo Abe hükümeti ile ciddi sorunlar yaşadılar ve güçlerini önemli ölçüde kaybettiler.
Dolayısıyla Abe’nin yeniden siyasi arenaya dönme ihtimali belli ki Yakuza tarafından engellenmiş oldu.
*Daha ayrıntılı bir okuma için David E. Kaplan ve Alec Dubro’nun hazırladığı “Yakuza: Japan’s Criminal Underworld” isimli çalışması incelenebilir.
INDEPENDENT/ Mehmed Mazlum Çelik