Murat Yiğit “Soçi sonrası Türkiye’nin Afrika dengesi”ni değerlendirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, geçtiğimiz çarşamba günü Soçi Zirvesi’nde yapmış olduğu Afrika’ya dair açıklamaları dikkat çekmişti. Konuya ilişkin olarak Murat Yiğit Merhaba Afrika için “Soçi Zirvesi sonrası Türkiye’nin Afrika dengesi”ni değerlendirdi.
Tahıl Koridoru, Türkiye’nin, Rusya-Ukrayna Savaşı başlangıcından beri en önemli diplomatik zaferlerinden biri. Çoğul bileşenlerle okunması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Hem Rusya hem de Ukrayna-Batı arasındaki müzakere ve eylem gücünü gösteren bir hamle olarak görmek lazım öncelikle. Dünyada iki tarafla da bu düzeyde etkin diplomasi yürütebilecek başka bir aktör yok neredeyse. Dolayısıyla Türkiye bu diplomatik zaferin sürdürülebilir hale gelmesini istiyor. Diğer yandan tahıl koridoru anlaşmalarının uzatılması için Afrika ülkelerini masaya getirmesi son derece akıllıca bir hamle. Çünkü evvela tahıl koridoru zaten Afrika ülkelerinin ihtiyacının karşılaşması için kesinlikle elzem. İkinci olarak ise, Afrika’da etkin olmak isteyen Rusya’yı Afrika argümanıyla sıkıştırmış oluyor ve bir şekilde görüşmeler sonuç veriyor. Son olarak, Afrika vurgusu dünyada-Afrika’da Türkiye’nin niyet ve iradesine dair olumlu ve sorumlu bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Afrika’da insani yardımlarla kalıcı hale gelen Türkiye, insani ve girişimci diplomasi ilkesini Afrika ülkeleri nezdinde bir kez daha kanıtlamış oluyor. Tahıl Koridoru, Türkiye’nin işbirliği yaklaşımı ve kıtada yumuşak güç inşası açısından son derece kıymetli.
Afrika’da son yıllarda yaşanan darbeleri, bölgesel nüfuz alanlarının ve dengenin değişimine dair bir kanaatin pekişmesine neden oldu. Bir değişim söz konusu olduğu doğru, ancak ne kadar kalıcı olabileceği tartışmalı. Bilhassa Batı Afrika’nın Rus ortaklığına güvenmeye başladığını, Fransa ve Batı’yı istemediğini gözlemliyoruz. Fakat bunlar geçmişte de oldu ve çok boyutlu olarak var olan Fransız nüfuzu her şeyi tersine çevirebildi. Bugün Fransa’nın işi daha zor ancak buna mukabil Rusların kıtada kalıcı hale gelmesi de kolay olmayacak.
Türkiye’nin darbe karşıtı pozisyonunu ilkesel olarak koruyor. Fakat cunta yönetimleriyle diyaloğunu da sürdürüyor. Türkiye istikrardan ve barıştan yana, güvenlik işbirliği aktörü olarak da Afrika’da bunu etkin biçimde gösteriyor. Fakat, Afrika’da mutlak Avrupa nüfuzu nasıl Türkiye için kabul edilemez bir durumsa, mutlak Rus nüfuzu da kabul edilemezdir. Dolayısıyla Türkiye için Batı ve Rusya arasında Afrika’da mevcut dengenin herhangi bir taraf lehine bozulmaması en ideal durum. Bundan dolayı Türkiye, Rusya veya Avrupa lehine değil, istikrar ve denge lehine bir tutum sergiliyor ve sergilemeye devam edecek. Bu süreçte Türkiye’nin güvenlik işbirliği, askeri işbirliği, savunma sanayii ihracatı gibi konularda yükselişi bence kıtada oluşmakta olan yeni uluslararası statükonun güçlü bir parçası yapacak Türkiye’yi. Batı veya Rusya’nın hegemonyası yerine Türkiye’nin kurduğu eşit ilişkilere daha çok ihtiyacı var Afrika’nın.
BRICS’in bugünkü yapısı, dünyada oluşan hegemonya boşluğunu doldurma eğilimi sayesinde meydana geldi. Türkiye, AB üyeliği ile ilgili açıklamalarını sıklaştırdığı bu dönemde BRICS üyeliği için muğlak bir tavır takınıyor. Bununla birlikte BRICS’i oluşturan devletlerle olumlu bir diplomatik zemine ve iyi ilişkilere sahip. BRICS, Afrika konusunda blok olarak hareket etmesi halinde dünyanın en etkili aktörüne dönüşme potansiyeli barındırıyor. Türkiye, bunu göz ardı etmeyecektir. Üyelik konusu bir yana, Türkiye Batılı devletlerin kıtada dengelenmesinden rahatsız da değil. Çünkü bu durum Türkiye’ye de alan açacaktır. Bu noktada Türkiye’nin kendi potansiyelini daha bütüncül şekilde, yani her alanda sahada somutlaştırması gerekiyor. Ancak bu şekilde özerk ve müstesna bir yer edinebilir. Askeri, siyasi, diplomatik, kültürel, medyatik, ticari gibi alanlarda yaklaşık seviyelerde faaliyet göstererek kalıcı ve etkili bir aktör olabilir. Bu arada BRICS’in Afrika’da ortak bir yaklaşım geliştirmesi kolayca sağlanabilecek bir durum da olmayabilir. Rusya ve Çin, her ne kadar farklı konularda ilerlese de hala bir rekabetin tarafları oldukları unutulmamalı.