ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,9466
EURO
36,7211
ALTIN
2.977,22
BIST
10.125,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
9°C
İstanbul
9°C
Yağmurlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Açık
11°C
Salı Parçalı Bulutlu
13°C
Çarşamba Açık
12°C

MÜLTECİ ve SIĞINMACILAR

MÜLTECİ ve SIĞINMACILAR
A+
A-

Türkiye’de Göçün Değişen Boyutları: Mülteciler ve Sığınmacılar İçin Sağlık Hakkı, Yasal Düzenlemeler ve Eşitsizlikler..

Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de artan uluslararası göç, mülteci ve sığınmacı hareketlerini gündemimize taşımış ve insani koşullarda yaşayabilmeleri için uluslararası ve ulusal düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle savaş veya iç karışıklık nedeniyle göç edenlerin sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için sağlık hizmetlerine erişimleri önemli bir konu haline gelmiştir. Bu çalışmada, Türkiye’deki Iraklı sığınmacıların sağlık hizmetlerinde yaşadıkları sorunlar incelenmiştir. Makale, mülteci ve sığınmacıların Türkiye’de sağlık hizmetlerine erişimini inceleyerek uluslararası ve ulusal hukuki düzenlemeleri ele almaktadır. Amacı, Iraklı sığınmacıların sağlık hakkının korunması ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin iyileştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’nin mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetlerine yönelik yasal düzenlemelerini anlamak ve bu alanda daha fazla farkındalık yaratmak isteyenler için önemli bir kaynak olacaktır.

Giriş

Tarih boyunca göç, insan hayatını etkileyen temel bir olgudur. İnsanlar, yüzlerce yıldır farklı sebeplerle göç etmiş ve bu göçler dünyamızın dönüşümünde büyük bir rol oynamıştır. Göç, bir bakıma tarihin bir göç tarihi olarak nitelendirilebileceği bir süreci ifade eder. Göçün nedenleri oldukça çeşitlidir. Savaşlar, doğal afetler, ekonomik zorluklar, politik baskılar veya daha iyi yaşam koşulları arayışı gibi etkenler, insanları yer değiştirmeye ve yeni yerlerde hayat kurmaya yönlendirmiştir. Göçlerin etkisi, sadece geçmişte değil günümüzde de devam etmektedir. Savaşlar, siyasi çatışmalar, iklim değişikliği ve ekonomik eşitsizlikler, hala insanları kendi ülkelerinden uzaklaşmaya zorlamaktadır. Bu durum, dünya genelinde mülteci ve sığınmacı hareketlerinin artmasına yol açmaktadır. Orta Doğu, Orta Asya ve Doğu Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünyadaki silahlı çatışmalar, doğal afetler ve siyasi nedenler milyonlarca insanı vatanını terk etmeye zorlamıştır (Orsam, 2012:4).

1970’lerin ortasından itibaren Türkiye’de göçmen tartışmalarıyla ilgili önemli değişimler meydana gelmiştir. Bu dönemde, Orta Doğu ve Yakın Doğu’daki siyasi çalkantılar ve yakın bölgelerdeki siyasi istikrarsızlık, Türkiye’nin göç konusunda yeni bir gerçeklikle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Özellikle İran-Irak Savaşı ve Afganistan İşgali gibi olaylar, yakın bölgelerdeki siyasi istikrarsızlığı artırmıştır. Bu dönemde, Türkiye, komşu ülkelerdeki siyasi ve ekonomik krizlerin etkilerini hissetmiş ve buna bağlı olarak göçmen akımlarıyla karşı karşıya kalmıştır. İnsanlar, güvenlik endişeleri, ekonomik sıkıntılar ve yaşam koşullarının kötüleşmesi gibi sebeplerle Türkiye’ye yönelmiştir. Türkiye, göçmenlerin gelmesiyle baş etmek için çeşitli politikalar ve düzenlemeler geliştirmiştir. Göçmenlerin sosyal entegrasyonu, barınma, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi alanlarda önemli adımlar atılmıştır. Bu süreçte, Türkiye hem göçmenlerin haklarını korumak hem de toplumun uyum sürecini desteklemek için çalışmalar yürütmüştür. Göçmen akımlarının artmasıyla birlikte, Türkiye’nin göç politikaları ve yaklaşımı önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Önceleri transit ülke olarak görülen Türkiye, zamanla hem transit hem de hedef ülke konumuna gelmiştir. Bu durum, Türkiye’nin göç ve mülteci sorunlarıyla daha etkin bir şekilde başa çıkma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Türkiye’deki göçmen tartışmaları ve bu alandaki ilerlemeler, bölgedeki siyasi ve ekonomik dinamiklerle sıkı bir şekilde ilişkilidir. Türkiye, göçmenlere yönelik politikalarını sürekli olarak güncellemekte ve değişen koşullara uyum sağlamaktadır. Bu süreçte, Türkiye’nin göçmenlerin haklarını koruma, toplumun uyumunu teşvik etme ve göç yönetimi alanında daha etkin bir rol oynama çabaları ön plana çıkmaktadır.

Türkiye, göçmenlere yönelik politikalarını güncellemekte ve bu kapsamda sağlık hizmetleri alanında önemli adımlar atmaktadır. Göçmenlerin sağlık ihtiyaçlarının karşılanması ve sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmeleri için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye, göçmenlerin sağlık hizmetlerinden adil ve eşit bir şekilde yararlanabilmelerini sağlamak için çeşitli mevzuatlar oluşturmuştur. 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve Geçici Koruma Yönetmeliği gibi düzenlemeler, göçmenlere sağlık hizmetlerine erişimde önemli bir dayanak oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’de yaşayan göçmenlerin genel sağlık sigortası kapsamına alınması ve acil sağlık hizmetlerine erişimlerinin sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca, göçmenlere yönelik sağlık merkezleri ve poliklinikler kurulmuş, mobil sağlık hizmetleri ve çevirmenlik hizmetleri gibi destek mekanizmaları oluşturulmuştur.

Türkiye, göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası paydaşlarla işbirliği yapmaktadır. Bu işbirlikleri sayesinde göçmenlerin sağlık ihtiyaçlarına daha etkin bir şekilde yanıt verilebilmekte ve onların topluma entegrasyonu desteklenmektedir. Sağlık politikalarının güncellenmesi ve göçmenlere yönelik sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, Türkiye’nin insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir göç yönetimi anlayışının bir parçasıdır. Bu politikalar, göçmenlerin sağlıklı bir yaşama sahip olmalarını ve toplumun genel sağlık seviyesinin yükselmesini hedeflemektedir. Türkiye’nin göçmenlere yönelik sağlık politikalarının güncellenmesi, insan odaklı bir yaklaşımı yansıtmakta ve göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişiminde adalet ve eşitlik ilkesini vurgulamaktadır. Bu sayede, göçmenlerin sağlık ihtiyaçlarının karşılanması ve topluma uyum süreçlerinin desteklenmesi sağlanmaktadır.

Son yapılan genel sağlık sigortası düzenlemesiyle birlikte Türkiye’de bulunan vatansızlar ve sığınmacılar da kapsam altına alınmıştır. Bu düzenleme, özellikle uluslararası göç edenler arasında yer alan bu gruplara sağlık hizmetlerine erişim imkanı sağlamayı hedeflemektedir. Bu adım, vatansızlar ve sığınmacıların sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında daha adil ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeyi amaçlamaktadır. Önceden, bu gruplar sağlık hizmetleri konusunda bazı zorluklarla karşılaşabiliyordu. Ancak yeni düzenleme ile birlikte, genel sağlık sigortası kapsamında yer alarak temel sağlık hizmetlerine erişebileceklerdir. Bu gelişme, vatansızlar ve sığınmacıların sağlık haklarına daha fazla önem verildiğini ve toplumun sağlık eşitliğini sağlamak için adımlar atıldığını göstermektedir.Genel sağlık sigortası kapsamında sunulan sağlık hizmetlerinden yararlanmanın temel şartı prim ödeme yükümlülüğüdür. Ancak, bu çalışmada, uluslararası göç eden gruplar için prim koşulları ve sisteme dahil olmanın dışında sağlamaları gereken diğer şartlar araştırılmıştır. Mülteci ve sığınmacıların genel sağlık haklarına değinmeden önce, sağlık hakkı ve uluslararası göç olgusu, Türkiye’ye yönelik uluslararası göç hareketleri ve Türkiye’deki sağlık uygulamaları ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.

Sağlığın Tanımı ve Yasal Dayanaklar

Sağlık hakkı, kişinin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için sahip olması gereken bir haktır. Sağlık veya esenlik tıbbi olarak olumsuz bir şekilde hastalık olmaması olarak tanımlanabilir (Bury, 2005: 2). Olumlu anlamda sağlık, mutlu olabilme, güçlü bir sosyal destek bağıyla yaşayabilme ya da strese dayanabilme yeteneği olarak da ifade edilebilir (Çelik, 2011: 25). Sağlığın tanımı, farklı ifadelerle açıklansa da günümüzde en yaygın kullanılan tanım, 1947’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Anayasası’nda yer alan tanımdır. Tanıma göre ”sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir” (Hayran, Sur, 1998, 3). Sağlığın tanımı dışında, DSÖ Anayasası sağlık hakkını tanıyan ilk uluslararası belgedir (Yenimahalleli Yaşar, 2007: 20). 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (İHEB) DSÖ hariç 25. maddesinde sağlık hakkı yer almakta ve şu şekilde ifade edilmektedir:

  1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlığını ve esenliğini sağlamak için beslenme, giyinme, barınma ve tıbbi tedavi hakkı vardır. Herkes, elinde olmayan nedenlerle mecbur kaldığı işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve nafaka hallerinde teminat alma hakkına sahiptir.
  2. Anneler ve çocuklar özel bakım ve yardım alma hakkına sahiptir. Evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olmalarına bakılmaksızın tüm çocuklar aynı sosyal güvenceye sahiptir.

Kültürel Haklar sözleşmesinin 12. maddesinde, sağlık hakkına atıfta bulunulmuş ve taraf devletlere her bireyin en yüksek düzeyde fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkını tanıma yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca, taraf devletlerin bu hakkın gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri alması gerektiği belirtilmiştir Söz konusu önlemler: a) doğum oranının ve çocuk ölümlerinin azaltılması ve çocukların sağlıklı gelişimini teşvik eden önlemlerin uygulanması; (b) çevre sağlığı ve endüstriyel temizliğin tüm yönlerinin iyileştirilmesi; c) salgınları, yerel hastalıkları, meslek hastalıklarını ve diğer hastalıkları önlemek, tedavi etmek ve bunlarla mücadele etmek için önlemlerin uygulanması; d) Hastalık halinde her türlü sağlık hizmeti ve tedavisinin sağlanması için gerekli şartların oluşturulması olarak sıralanmıştır (Sönmez, 2011: 18).

1952 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin 1971 yılında onayladığı 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına ilişkin Sözleşmenin 7. maddesine göre; bu bölümü tasdik eden her üye ülke, korunan bireylere sağlık yardımlarının koruyucu ve tedavi edici nitelikte, aşağıdaki maddelere uygun olarak sağlanmasını garanti altına alır. Ülkemizde, sağlık hakkı 1961 ve 1982 Anayasalarında garanti altına alınmıştır. Bu iki anayasa, bireylerin sağlıklı bir yaşama hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. 1961 Anayasası’nın 14. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına ve özgürlüğüne sahip olduğu açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca, maddi varlığının tehdit unsuru olan hastalıklara karşı korunma hakkı vurgulanarak, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına da değinilmiştir. 1961 Anayasasının 49. maddesinde ise “Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini sağlamakla yükümlüdür” ifadesi yer almaktadır ve bu ifadeyle devletin sağlık hakkını sağlama görevi vurgulanmaktadır.

1982 Anayasasının 17. maddesinde “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” ifadesiyle yaşam hakkına yer verilmektedir. 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde ise sağlık hakkı özetçe ‘’ Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı vardır. Çevreyi iyileştirmek, çevre sağlığını korumak ve kirliliği önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.Devlet, herkesin sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için sağlık kuruluşlarını tek bir otorite tarafından planlanarak hizmet sunulmasını sağlar. Bu sayede her bireyin beden ve ruh sağlığıyla uyumlu bir şekilde hayatını sürdürebilmesi amaçlanır. Bu görevi yerine getirirken kamu ve özel sektördeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanır ve onları denetler. Kanunla genel sağlık sigortası kurulması, sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde sunulmasını sağlar‘’ şekilde yer almaktadır.

Bireylere sağlık hakkının sağlanması, sağlık hizmetleri aracılığıyla gerçekleştirilmektedir ve sağlık hakkı üç temel hakkı içermektedir. İlk olarak, önleyici ve koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vardır. Bu hakkın uygulanmasıyla sağlığı tehdit eden dış faktörlerin ortadan kaldırılması için gerekli önlemler alınır. Bu, uygun barınma koşullarının sağlanması, yeterli beslenme ve temiz suya erişimi içerir. İkinci temel sağlık hakkı, tıbbi kaynaklara erişim hakkı olarak bilinir. Bu kapsamda acil durumlarda altyapı hazırlığı, salgın hastalıklar ve halk sağlığı sorunları için ilaç temini, herkesin ihtiyaçlarını karşılayan sağlık tesislerinin oluşturulması ve sağlık hizmetlerine erişilebilirlik sağlanması haklarını içerir. Sağlık hakkı adı altındaki üçüncü temel haklar ise tıbbi kayıtların gizliliği, doktor seçme ve tedaviyi reddetme gibi sağlık hizmeti sağlayıcılarına yönelik talepleri içerir. Sağlık hizmetlerinin sunumu, bireyleri hastalıklardan korumak için koruyucu sağlık hizmetleri, hastalananların tedavi edilmesi için tedavi edici sağlık hizmetleri ve tedavi sonrası rehabilitasyon hizmetleriyle gerçekleşir. Sağlık hakkının uluslararası ve ulusal mevzuattaki temel dayanaklarını incelediğimizde, bu hakkın tüm insanlar için, ulusal vatandaşlar olsun veya uluslararası göç nedeniyle farklı ülkelere gelen kişiler de dahil olmak üzere en temel insan hakkı olduğu vurgulanır ve devletlerin bunu sağlama yükümlülüğü vurgulanır. Bir sonraki bölümde, göç olgusu ele alınacak ve ardından göçmenlerin sağlık sorunları üzerinde durulacaktır.

Türkiye’deki Yabancıların Karşılaştığı Sağlık Sorunları

Türkiye, geçmişi boyunca yoğun göç hareketlerine şahitlik etmiş ve kuruluşundan itibaren birçok göçmen nüfusu ağırlamıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Türkiye yasa dışı göç olarak nitelendirilen bir göç akışına maruz kalmış ve bunun sonucunda ülkede büyük karışıklıklar yaşanmıştır. Ayrıca, Türkiye çevresindeki yakın bölgelerde yoksulluk ve şiddet mağduru olan ve sayıları artan kaçak göçmenlere ve mültecilere barınma imkanı sağlamaktadır (Orsam:2012:7).

Göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar, ailelerinden ayrılma, yoksunluk ve şiddet gibi nedenlerle hem fiziksel hem de ruhsal travmalara maruz kalmaktadırlar.Özellikle sığınmacı ve mülteciler, zorlu yaşam koşullarıyla karşı karşıya kalarak barınma, beslenme ve diğer temel ihtiyaçlarda sorunlar yaşamaktadır. Sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere erişim konusunda da güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle, sağlık açısından en savunmasız gruplar arasında yer almaktadırlar. Uluslararası raporlarda ve kaynaklarda sığınmacı ve mültecilerin sağlık sorunları hakkında bazı önemli konular vurgulanmaktadır. Bu konular aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Beslenme bozuklukları
  • Çocuklarda büyüme ve gelişme gerilikleri
  • Anemi (kansızlık)
  • İshal, kızamık, sıtma, solunum yolu enfeksiyonları gibi bulaşıcı hastalıklar
  • Fiziksel şiddet ve yaralanmalar
  • Cinsel istismar
  • Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (CYBE), bunlar arasında HIV/AIDS de bulunmaktadır
  • İstenmeyen gebelikler ve riskli gebelikler
  • Düşükler ve doğum komplikasyonları
  • Kronik hastalıklar ve bunların komplikasyonları
  • Ruhsal sorunlar, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları ve post-travmatik stres bozukluğu gibi
  • Diş sağlığı sorunları

Bu sağlık sorunları, sığınmacı ve mültecilerin karşılaştığı zorlu yaşam koşulları ve erişim sınırlılıkları nedeniyle daha sık görülmektedir. Göç edenler arasında ruhsal rahatsızlık örüntüsünü açıklarken, stres faktörünün önemli olduğu unutulmamalıdır. Stres, ani yaşam olayları ve değişikliklere karşı vücudun verdiği tepki olup, büyük bir davranışsal düzenleme gerektirir. Göçmenler ise sürekli bir stres yaşarlar ve bu durum kronik stres olarak adlandırılır. Kronik stres, kişinin güçsüzleşmesine yol açan bir durumdur. Sürekli stres altında olmak sağlığı olumsuz etkileyen bir faktördür, özellikle dezavantajlı kişiler kronik stresin sağlığı bozma etkilerine daha duyarlıdır. Bu kişiler, benzer kronik stresle karşı karşıya kalmalarına rağmen, diğer insanlara göre maddi, kişisel ve sosyal haklarının sınırlı olması nedeniyle sağlıksız bir durumda olabilirler.

Türkiye’deki Yabancı, Mülteci ve Sığınmacıların Genel Sağlık Hakları

Türkiye’de yabancıların sağlık hizmetleri farklı gruplar bazında ele alınmaktadır. İlk grup, oturma veya çalışma iznine sahip olan yabancılardır. Bu izinlere sahip olanlar, sağlık hizmetlerinden yararlanabilirler. İkinci grup, sadece vize alarak Türkiye’ye giriş yapan ve yasadışı yollarla çalışan ve oturan yabancılardır. Bu kişiler, sağlık hizmetlerine kendi imkanlarıyla erişebilirler. Son olarak, Türkiye’de sığınmacı ve vatansız olarak kabul edilen yabancılar da sağlık hizmetlerinden faydalanabilirler.

Öncelikle, yasal olarak oturma veya çalışma izni ile ülkeye giriş yapan yabancı, kendi ülkesinde sigortalı değilse ve Türkiye’de yasal kalış süresi bir yılı aşarsa, bu tarihten itibaren Genel Sağlık Sigortasına (GSS) sahip kabul edilir. . Sağlık hizmetlerini kullanmaya başlayın (Lordoğlu, 2015: 41). İkinci olarak, oturma ve çalışma izni almadan Türkiye’ye giren, kalan veya çalışan kişiler cepten sağlık hizmeti alabilirler. H. sağlık hizmetini kendileri ödüyorsa (Etiler-Lordoğlu, 2010: 98).

Sığınmacılar ve mültecilerin sağlık haklarıyla ilgili düzenlemeler, Türkiye’de 5510 sayılı Kanun’un 60. maddesinde yer alan Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamına dahil olan kişileri ele almaktadır. Bu kapsamda uluslararası koruma başvurusu yapmış veya statü sahibi olan ve vatansız kişiler yer almaktadır. 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunla, sığınmacılar ve mülteciler sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Uluslararası koruma konularında, mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma yararlanıcısına 6458 sayılı Kanun uygulanır. 6458 sayılı Kanunun 89. maddesine göre, sağlık güvencesi olmayan ve ödeme gücü bulunmayan kişiler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olarak genel sağlık sigortasından yararlanacaklardır. Bu kişilerin primlerinin ödenmesi için Genel Müdürlük bütçesine ödenek ayrılacaktır. İlgili idare tarafından aidatı ödenen kişilerden, mali durumlarına göre aidatın tamamını veya bir yüzdesini ödemeleri istenebilir. Dolayısıyla, mülteciler sağlık güvencesine sahip değillerse genel sağlık sigortasından faydalanabilecekler ve primlerinin tahsili Genel Müdürlük tarafından ödeme güçlerine göre yapılacaktır.

Geçici Koruma statüsü verilen sığınmacılar için sağlık hizmetlerine ilişkin düzenlemeler Geçici Koruma Yönetmeliğinin 27. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre, sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığının kontrolü ve sorumluluğunda geçici barınma merkezlerinde ve dışında sunulur. Sürekli faaliyet gösteren sağlık merkezleri oluşturulacak, yeterli sayıda ambulans ve sağlık personeli bulundurulacaktır. Temel ve acil sağlık hizmetlerinden hasta katılım payı alınmayacaktır. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde yararlanma bedelleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından belirlenen sağlık uygulama tebliğinde belirlenen miktarı geçmeyecektir. Sağlık hizmeti bedeli ise AFAD tarafından ödenecektir. Geçici koruma sağlanan kişiler, acil ve zorunlu haller dışında doğrudan özel sağlık kuruluşlarından hizmet talep edemeyeceklerdir.

Türkiye’ye uluslararası göç edenler arasında özellikle Iraklılar için sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanma konusu geçici koruma statüsüne bağlıdır. Ancak 20.02.2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ve 26/1/2015 tarihli kararnameyle düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelere göre, 01.05.2014 tarihinden sonra ülkemize giren Irak uyruklu yabancılara geçici hukuki koruma statüsü verilmeden ücretsiz sağlık hizmeti sunulacak ve bu hizmet Vakıflar Genel Müdürlüğüne fatura edilmeyecektir. Ancak Irak uyruklu olmayan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerinde yer alan diğer ülkelerin yoksul ve garip vatandaşlarına sunulan sağlık hizmetleri Vakıflar Genel Müdürlüğüne fatura edilecektir.

Suriyelilerin Türkiye’de ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanması konusunda üç önemli aşama bulunmaktadır. İlk aşamada, sadece kamplarda yaşayan Suriyelilerin ücretsiz tıbbi tedaviye erişimi mümkündü. Daha sonra, kamp içinde ve kamp dışında yaşayan tüm Suriyeliler için kapsam genişletildi. Ancak sağlık hizmetlerindeki düzenlemeler sınırlıydı. Kamp dışında yaşayan Suriyelilerin sayısı arttıkça ve sağlık hizmetine erişim güçleri azaldıkça, AFAD 18 Ocak 2013 tarihli genelgesiyle Suriyeli mültecilerin hastane veya sağlık merkezlerine ücretsiz olarak başvurabilmelerini ve burada önleyici veya temel sağlık hizmetlerini ücretsiz almalarını sağladı. Bu tıbbi tedavi masrafları AFAD tarafından karşılanmaktadır. Ancak, Suriyeli mülteciler başlangıçta sadece kampların bulunduğu şehirlerdeki sağlık merkezlerine ve hastanelere başvurabiliyorlardı. Ancak Eylül 2013 tarihli ve 2013/8 sayılı yeni bir genelge ile kapsam, hizmet sunumu ve coğrafi alan açısından genişletildi. Genelgenin 2. maddesinde, “herhangi bir kampa kaydedilmemiş, kendi imkanlarıyla konaklama sağlayan hastalar ile acil durumda sınırı geçen hastaların ülke genelinde herhangi bir sağlık merkezine başvurusu veya nakli durumunda, sağlık merkezinde kayıt işlemi yapılırken, aynı anda ilin Valiliği tarafından görevlendirilen İl Emniyet Müdürlüğü personeli ve İl Emniyet Müdürlüğü tarafından belirlenen…” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır (Erdoğan, 2015: 92).

Sonuç

Göç tarihi insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ve başlangıçta iç göç olarak gerçekleşmiştir. Ancak 20. yüzyıldan itibaren uluslararası göç olarak nitelendirilen göç hareketleri artmıştır. Ekonomik nedenler, yaşam standartlarını iyileştirme ve daha iyi iş koşullarına erişme isteği, uluslararası göçün temel nedenleri olarak gösterilirken, son dönemde savaş, iş karışıklıkları ve doğal afetler gibi faktörlerin de göç kararlarını etkilediği gözlemlenmektedir.

Uluslararası göçün nedenleri çeşitlendikçe, göç edenlerin statüleri de değişmektedir. Yasadışı yollarla veya vize süresi dolması nedeniyle hukuki statüden yoksun olanlar düzensiz göçmen veya kayıt dışı göçmen statüsüne düşerken, yasal kurallara uygun şekilde gerçekleştirilen göçlerde düzenli göçmen statüsü verilmektedir. Ekonomik amaçlarla kendi ülkelerinden ayrılanlar ekonomik göçmen olarak adlandırılırken, zulüm korkusu nedeniyle ülkelerinin dışında bulunanlar mülteci statüsündedir. Mülteci statüsünü bekleyen ve mültecilik statüsünü elde etmek isteyen kişiler ise sığınmacı olarak kabul edilmektedir. Mülteci statüsünü belirlemede Birleşmiş Milletlerin Mülteci Hukuku Sözleşmesi temel bir dayanaktır.

Türkiye, mülteci statüsündeki kişilere yönelik sağlık hizmetleri sunarken, farklı yasal düzenlemeler ve statü belirleme zorlukları nedeniyle eşitsizliklerin olduğu görülmektedir. Türkiye’de genel sağlık sigortası kapsamına giren kişiler, genel sağlık sigortası primi ödeme, katılım payı ve ilave ücretlerin ödemesi gibi koşulları yerine getirmelidir. Ancak mülteciler için genel sağlık sigortası uygulaması farklılık göstermekte olup, ödeme gücü bulunmayan ve sağlık güvencesi olmayan kişiler genel sağlık sigortasından yararlanmaktadır. Geçici koruma statüsü verilen sığınmacılar için ise acil sağlık hizmetlerinde hasta katılım payı alınmamaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’de uluslararası göç edenlerin sağlık sigortası hakları konusunda mevcut düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Eşitsizlikleri gidermek ve ortak bir mevzuat oluşturmak için çalışmalar yapılmalıdır. Uluslararası göç edenlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak, insan haklarına saygılı bir yaklaşımı yansıtacak ve toplumsal uyumu destekleyecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin uluslararası göç ve mülteci durumundaki bireylerin sağlık sigortası haklarına yönelik düzenlemelerde iyileştirmeler yapması önemlidir.

Yazar : Hüseyin Şanlıses / Editör: Gizem Güven

Kaynakça

Çelik, Y. (2011). Sağlık Ekonomisi, Siyasal Bilgiler Kitabevi, Ankara.

Erdoğan ,M. M. (2015). Türkiye’deki Suriyeliler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Etiler , N ve Lordoğlu, K.(2010). Göçmenlerin Sağlık Sorunları Ev Hizmetlerinde Alan Araştırması, Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu Bildiri Kitabı, s.93-118.

Hayran, O., ve Sur, H. (1998). Sağlık Hizmetleri El Kitabı. Yüce Yayıncılık, İstanbul Lordoğlu, K. (2015). Türkiye’ye Yönelen Düzensiz Göç ve İşgücü Piyasalarına Bazı Yansımalar. Çalışma ve Toplum, 29-44. ORSAM (2012). 

Küresel Göç ve Avrupa Birliği ile Türkiye’nin Göç Politikalarının Gelişimi. Rapor No:22, Haziran 2012.

Sönmez, M. (2011). Paran Kadar Sağlık, Yordam Basın ve Yayıncılık, İstanbul.

Yenimahalleli Yaşar, G. (2007). Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli Önerisi, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

https://tusap.org/wp-content/uploads/2019/04/2019_9.TOPLANTI_webformat-1.pdf

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.