İşgal güçlerinin Gazze Şeridi’nde sivil hedeflere düzenlediği hava saldırılarında birçok bina yıkıldı ve aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu onlarca Filistinli şehit oldu.
Filistin direnişinin “ Kudüs’ün Kılıcı” adını verdiği ve işgal altındaki kentlere füze yağdırdığı savaşta -ölü ve yaralı sayısı Filistinlilerinki kadar olmasa bile- İsrail’in de büyük kayıpları oldu.
Gazze Şeridi’nden çok sayıda füze aynı anda ateşlenince “Demir Kubbe” adlı hava savunma sistemi adeta çöktü ve İsrail’in bu tür saldırılar karşısında korumasız olduğu ortaya çıktı.
Direniş gruplarının füzeleri eskiden sadece Gazze Şeridi sınırına yakın Yahudi yerleşkelerini vurabiliyordu.
Şimdi ise İsrail’in her noktasına ulaşabiliyor.
Ben Gurion Havalimanı’nın vurulmasının ardından uçaklar Ramon Havalimanı’na yönlendirilmişti.
Fakat Gazze Şeridi’nden atılan füzeler orayı da hedef aldı.
Birçok havayolu şirketi İsrail’e uçuşlarını durdurdu.
Saldırıya uğrama ihtimali sebebiyle çoğu yerde tren seferleri de yapılamıyor.
Filistin direnişi, Trans-İsrail petrol boru hattını da vurdu.
İsrailliler sığınaklarda ve siren sesleri eşliğinde yaşamaya ne kadar tahammül edebilecek?
Bu arada, Yahudilerin Şavuot Bayramı’nın 16 Mayıs Pazar akşamı başlayacağını da unutmamak gerek.
Pandemi sebebiyle zor günler geçiren İsrail’in iki günde uğradığı ekonomik kaybın bir milyar dolara ulaştığı söyleniyor.
İsrailliler belki ekonomik kayıplarını ABD’nin, Avrupa’nın ve Körfez’deki dostlarının yardımlarıyla giderebilirler.
Fakat kaybettikleri güven duygusunu yeniden kazanmaları ve yaşadıkları travmayı atlatmaları kolay değil.
Sapan taşlarıyla başlayan Filistin direnişi sürekli gücünü geliştirdi ve bir zamanlar “teneke” diye dalga geçilen füzeler bugün çok daha etkili hale geldi.
İzzeddin el-Kassam Tugayları bu savaşta 250 kilometre menzile sahip “Ayyaş-250” füzesini ve yerli üretim “Şihab” insansız hava araçlarını kullanmaya başladı.
Bir sonraki savaşta belki de işgalcilere ait hedefleri akıllı füzelerle ve gelişmiş SİHA’larla vuracak.
İsrail’deki birçok kişi işlerin kendileri açısından hiç de iyi gitmediğinin farkında.
Haaretz gazetesi muhabiri Yaniv Kubovich, sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada, 17 yıldır büyük güvenlik olaylarını takip ettiğini ve ilk kez İsrail ordusu sözcüsünün basın toplantısını terk ettiğini belirterek, “Savaş sırasında dahi uydurma hikâyelerin ve kamuoyunu aldatmanın bir sınırı olmalı” dedi.
İsrail’i bu son savaşta sarsan bir diğer faktör de 1948’de işgal edilen topraklarda yaşayan Filistinlilerin ayaklanmaları.
Netanyahu muhtemelen böyle bir şeyi beklemiyordu.
Çünkü İsrail vatandaşlığı verilen Filistinlilerin zaman içinde asimile oldukları zannediliyordu.
Filistinlilerle İsraillilerin iç içe yaşadıkları el-Lud kentindeki çatışmalar bu düşüncenin yanlış olduğunu gösterdi.
İsrail belki de ilk kez iç cephesinde bu kadar büyük bir tehdit hissetti.
Filistinliler işgal altındaki toprakların her tarafında ayağa kalkarken İsrail’in şu ana kadar kendini en rahat hissettiği yer, direniş güçlerini bastıran Mahmud Abbas’ın kontrolündeki Batı Yaka.
Savaşın uzaması halinde Batı Yaka’nın da hareketlenip kontrolden çıkması İsrail için kâbusun gerçekleşmesi anlamına gelir.
Diriliş Postası / İsmail Yaşa