Eskiden Şii kesimler Nasibilikten bahsettiklerinde bir türlü bu kavramın içini dolduramaz, yerli yerine oturtamazdım. Sabır Meşhur’u tanıdıkça bu kavram yerine oturmaya, zihnimde canlanmaya ve billurlaşmaya başladı. Tarihi ve İslami konuları ele alış tarzı, analiz ediş biçimi Sabır Meşhur’un katıksız bir nasibi olduğunu gösteriyor.
Ebu Ömer el Bahis’in ifade ettiği gibi kendi ifadesiyle ilim talebesi ve alim olmadan youtuber olmuş çıkmış birisi. İlim talebesi ve ilim ehli değilse o halde bu meseleleri niye kurcalıyor? Bilmediğimiz bir nedeni ve hedefi mi var? Yoksa Yasir Habib’in öteki yüzünü mü temsil ediyor? Onun yaptığı gibi İslam toplumlarını dalgalandırıp, velveleye vermek mi istiyor? Yasir Habib’in yarım bıraktığını bu yakada Sabir Meşhur mu doldurmak istiyor? İfrat tefrit sarmalı olarak birbirlerini tamamlıyorlar. Onlar sayesinde batlın kanatları buluşuyor ve veya açıları tekamül ediyor. Kaş yapayım derken göz çıkartıyor ve yine Ebu Ömer el Bahis’in ifade ettiği gibi Şii tezlerini zayıflatmak isterken aksine güçlendiriyor. Şia karşıtı olarak görünüyor lakin onların tezlerini güçlendiriyor. Sözgelimi güvenilir ve sika olan Zir Bin Hubeyş’i güvenilmez ve Muhtar es Sakafi adına ısmarlama Mehdi hadislerini uydurduğunu söylerken ve Tirmizi’deki bu yöndeki hadislere karşı çıkarken muhaddislerin genelinin zayıf buldukları ve Abdullah İbni Sebe’nin efsanevi eylemlerinin tek nakili ve ravisi olarak bilinen Seyf İbni Ömer’i güvenilir sayıyor. Ona göre muhaddislerin sika dedikleri Zir Bin Hubeyş, İbni Sebe grubundan veya Sebeizm tayfasından sayılıyor. Aynı tavrı Haccac ile Ömer Bin Abdulaziz ikileminde de gösteriyor! Gerçeklere takla attırıyor. Zir Bin Hubeyş’i Hazreti Osman’ın katline iştirak eden isimlerden birisi sayıyor. Hazreti Ali’yi tuttuğunu ileri sürüyor. Burada Hazreti Ali’nin faziletini Hazreti Osman’a tercih etmesi kesinlikle bugünkü anladığımız Şiilik tasnifinin dışındadır. Bu itibarla muhaddislerce mecruh kabul edilenleri o sika sınıfına koyuyor. Sika kabul ettiklerini de mecruh sayıyor. İlim talebesi bile olmadığını kabul ederken cerh ve tadil alanını yeniden belirliyor ve düzenliyor! Pes doğrusu!
Son sıralarda hem Araplar hem de Türkler arasında iştihar eden Mısır asıllı Sabir Meşhur çıkışlarıyla ortalığı dalgalandırıyor ve velveleye veriyor. Bu yönüyle adeta ikili bir oyunun parçasını veya ikinci ayağını veya karşı ayağını teşkil veya temsil ediyor. Birinci ayak kışkırtma ustası ve Şiiliğin Ahbari kolunun sözcülüğüne soyunan Londonistan Şiisi olarak da anılan Yasir Habib’den başkası değil. Yasir Habib, Şiilerle Sünniler arasında sürekli olarak ihtilaflı meseleleri kaşıyor ve kurcalıyor. Hatta Şiiler arasında da iç dalgalanmalara neden oluyor. Sabir Meşhur da Sünniler arasında dalgalanmalara ve gerilimlere neden oluyor! Bir taraftan Şiilerle alakalı olarak alan genişletmesi yapıyor, Sünni kesimden bazılarını da Şiilere ilhak ediyor. Müstedrek yazarı Hakim en Nisaburi ve Zir İbni Hubeyş meselesinde ve benzerlerinde olduğu gibi. Tepkilerden çekinmese Ömer Bin Abdulaziz’i de Şii kılıfına sokacak! Onun için dert değil. Biraz olsun tutarlı kalabilmek için bundan kaçınıyor! Sabir Meşhur, Sünniliği Emevicilik zannediyor. Sadece Emevileri övmekle kalsaydı işi taşırmasaydı birçok kişi nezdinde yine de makbul bir sima sayılmaya devam edecekti. Lakin Mehdilik meselesinin zuhurunu da Muhtar es Sakafi gibilerine mal etmeseydi belki de tepkileri göğüsleyebilirdi. Lakin ilerisine gitti. Kasıtlarına tüy dikti. Mehdi hakkında Şii algısıyla Sünni algısı arasında bir fark gözetmedi. Dolayısıyla Şiilik noktasındaki ifratı onu Sünnilerle de çekişme noktasına getirdi. Asıl dalgalanmayı Sünni kesimde yaptı.
Sabir Meşhur gibilerinin de katılımıyla ikili oyun ikili tiyatro ikinci ayağını bulmuş oldu. Öteki ayak Londra’da icraatlarını sürdürüyor. Kuveytli Yasir Habib’in duruşuna dikkat edenler onda şeytani bir tebessüm olduğunu ve narını yanda taşıdığını görürler. Zira Fatma (R. Anha) üzerinden kutuplaştırma amacı güdüyor ve Fedek arazisiyle alakalı Şiilerin bildikleri iddialarını tekrar ediyor. Hazreti Aişe ve Hazreti Ebubekir ve diğer sahabelere sataşıyor. Sürekli olarak tarihteki hassas noktaları kaşıyor. Halbuki bu meseleleri bilmek gerekebilir ama girmek gerekmez. Tarihte kalan meseleleri kaşıyarak ihtilafları güncellemek, canlandırmak ve günümüze taşımak ancak şeytan işine yarar. Yoksa tarihin prangalarından hiç kurtulamayız. Bazen tarih ve müjdeler ihtilaf ötesinde çekişme konusu olabiliyor. Tarih, Sıffin ve Cemel vakaları üzerinden, müjdeler ise Mehdi’nin zuhuru ve İsa Aleyhisselam’ın nüzülü gibi meseleler üzerinden çekişme alana dönüşebiliyor. Kimileri bu nedenle Hazreti İsa’nın nüzülü meselesini reddediyor. Mehdi hadislerini de reddediyor. Bunları ret ve inkar edince ihtilaf alanı bertaraf oluyor mu? Olmadığı gibi gelecekten ve müjdelerden kopuk dini anlayış hararetini yitiriyor ve dünyevileşmeye neden oluyor. Batı’da neden Protestanlık daha çanlı da Katolik Kilisesi sönük volkan gibi ? Katolik Kilisesi kurumsal hale gelmiş ve hantallaşmış. Öbürü taşkın surette olsa da devinim ve hareket halinde bulunuyor. Dini meseleleri yanlış bile olsa sürekli güncelliyor. Bu noktada Biden ile Trump’ı karşılaştırabiliriz. Trump savruk bir adam ama sıcak. Biden ona göre daha dengeli ama soğuk bir adam. Biri Protestan ve Evanjelik diğeri ise Katolik geçmişten geliyor!
Sabır Meşhur ile Yasir Habib tanışıyorlar mı, birbirlerini biliyorlar mı, emin değilim. Ama konumları itibarıyla bir rol dağılımı içinde oldukları da bir gerçek. Sabır Meşhur uçlardan Nasibiliği temsil etmektedir. Onunki Şiilik karşıtlığı olmaktan çıkıp Ehl-i beyt düşmanlığı sureti kazanmış ve ona bürünmüştür. Bundan dolayı Hasan Bin Ferhan el Maliki’nin işini kolaylaştırma babından günümüzde Nasibilik akımı çetelesine Sabir Meşhur’u da katabiliriz. Sabir Meşhur belki de neye hizmet ettiğini tam bilmiyor belki de biliyor. Lakin onu kurgulayanlar estirdiği dalgalanmadan dolayı kendilerini kutlayabilirler! Bir iyi tarafı bu sayede bu alanın süvarilerini tanıdık. Onlardan birisi de Ebu Ömer el Bahis olarak anılan kişi. Sabir Meşhur ve söyledikleri hakkında sürek avında bulunuyor. Hiçbir detayı sektirmiyor.
İkili oyunun Londra ayağına gelecek olursak. Yasir Habib’in durduğu yer Ehli beyt muhabbeti değildir bunu aşan bir şekilde ilgili isimlere perestiş etmesi ve ötesine geçmesidir. Nitekim bazı ayetler bu konuda insanları uyarmaktadır:
İnsanlardan, Allah’ın yanı sıra başka varlıkları O’na denk tutan ve onları Allah’ı sevdiği gibi sevenler vardır. İman edenlerin Allah’ı sevmeleri ise her türlü sevgiden daha üstündür.
Yavuz’u Şah İsmail’in üzerine salan ve sürende bu nokta olmuştur.
Yaser el Habib’in işi gücü Şiilik ve Sünnilik meselesini kurcalamak ve bundan fitne üretmektir. Yaser el Habib bu çıkışlarıyla birlikte fenomen oldu. İfrat ve tefrit basamaklarında Sünni dünyada onun karşı ağırlığı olmaya namzet birçok kişi var. Bunlardan birisi Sabir Meşhur’dan başkası değil. Hangi taşın altını çekseniz karşınıza o çıkıyor. İlgi alanı hem güncel ve hem de tarihte kalmış komplo teorilerini dile getirmektir. Tek sermayesi komplo teorileri. Onun konuşmaları ehli tahkik düzeyinde olmayanlara ilaç ve tiryak gibi geliyor. Tembel zihinler kolay çözümlemelerden hoşlanırlar. Olayları gerçek veya mevhum kişi veya zümrelerin üzerine yıkar ve geçerler. Sabir Meşhur şunun şurasında Türkiye’ye geleli yıllar olmuştur ama Türkiye hakkında bildiği komplo kurgulama düzeyi bizim çok fevkimize çıkmıştır. Bu kadar hızı neye borçlu? İhvan’dan görünmesine rağmen Vecdi Guneym gibi eski kuşak İhvan mensupları ona cevap yetiştirmekte zorlanıyorlar. Onun oltasına düşmemek için herkesi uyarıyorlar. Dal ve müdil olduğuna ve insanların ondan sakınması gerektiğine parmak basıyorlar.
Yasir Habib Hazreti Fatma için Cennetin Hanımı (the lady of heaven ) ifadesini kullanırken daha doğrusu filmini finanse ederken ve senaryosunu yazarken Sabir Meşhur ise ‘müttefekun aleyh’ olan yani Buhari ve Müslim’in ortaklaşa rivayet ettiği Hazreti Peygamberin ‘ cennet hanımlarının efendisi veya mümin kadınlarının efendisi olmak istemez misin?’buyruğunu kontra bir atakla savuşturmaya ve boşa çıkarmaya yelteniyor. Hadisçi olmadığını söylemekle birlikte bu tip hadisleri ne hikmetse reddediyor! Yaser Habib Ehl-i beyt adına ifrat ediyor. Sabir Meşhur ise tefrit çizgisini temsil ediyor. Keza tevatürü manevi düzeyine erişen Mehdi ile ilgili hadisleri Muhtar es Sakafi’nin talimatıyla Zir Bin Hubeyş’in uydurduğunu ve onun da Alevi meşrep bir zat olduğunu ileri sürüyor. Zir Bin Hubeyş’in Alevi meşrep bir zat olduğu doğru ise de bugünkü algının dışındadır. O Osmani veya Osmancı olarak yaftalanan Ebu Vail’in en yakın arkadaşıdır. Sevgi veya tafdil farklılıkları dostluklarına halel getirmemiştir. Demek ki muhabbette tercihleri onları birbirine yabancılaştırmamış! Hazretie Osman nedeniyle Ebu Vail’e küsmeyen Zir Bin Hubeyş bu durumda nasıl olur da Hazreti Osman’ın katilleri arasında yer alabilir? Zehi gaflet! Asr-ı saadet dilimi içinde kullanıldığında Alevi kavramı veya ifadesi Hazreti Ali’nin dana faziletli olduğunu kabul eden kişileri ifade eder. Osmani olanlar ise Hazreti Osman’ın faziletini ve mertebesini daha ileri görenlerdir.
Muhtar es Sakafi Ehl-i beyti kendisine perde edinmiş haddi zatında yalancı ve zındık sayılan isim ve kesimlerden birisidir. Abdullah İbni Zübeyr’in annesi Esma Binti Ebübekir güya Şiilik asabiyeti güden Muhtar es Sakafi için yalancı derken Emevici olan Haccac-ı Zalim için de mühlik yani insanları helak eden ifadesini kullanmıştır. Daha doğrusu Mübarekfuri’nin kaleme aldığı Tuhfetü’l Ahvezi adlı eserin fiten bölümünde Esma Bin Ebubekir’e dayandırılan bir hadis nakledilmektedir. Hadis şöyledir. Fi sakifin kezzabun ve mübirun. Sakif kabilesinden bir yalancı bir de katliamcı zuhur eder. Yalancı Muhtar es Sakafi olarak temayüz etmiştir. Mübir yani terminatör ise Haccac’dan başkası değildir. Vali iken 120 bin kişiyi öldürdüğü mervidir. Bir savaş zayiatından fazla katliam yapmıştır.
Yasir Habib Hazreti Fatıma için ‘Cennet Ehlinin Hanımefendisi’ ifadesini kullanırken nasibi tarafına düşen ve Emevileri yücelten Sabir Meşhur aksi istikamete savruluyor. Bu ikisi madalyonun iki yüzü olarak aynı adrese ve yere hizmet ediyorlar, çalışıyorlar. Cemil Meriç’in Cemaleddin Afgani için ‘yer gök onu sahiplenmek için veya kendine mal etmek için çekişiyordu’ ifadesini Sabir Meşhur’a uyarlamak da mümkündür. Kimi görseniz herkes onu soruyor veya tanıyor. Yine youtube Kanalında en çok takipçisi olan fenomen isimlerden birisi olarak sivriliyor. Abdullah İbni Sebe meselesinde olduğu gibi hem komplo meselelerini kurcalıyor hem de ressamlar gibi hayali şahsiyetlere ruh ve varlık üfürüyor, var olan şahsiyetlere veya değerlere de karartma uyguluyor. Bu gerçekte Deccalın sıfatlarındandır. Birileri sanki aralarında rol dağlımı yapmış. Yasir Habib başka telden öteki başka telden çalıyor. Habib Sünnileri kışkırtırken Sabir Meşhur her taşın altından bir Şii çıkartıyor. Şiileri rahatsız eder mi bilinmez ama Sünnileri fazlasıyla rahatsız ediyor. Zira Şiilere ta’n etmekten ziyade Ehl-i beyt uluları ile uğraşıyor. Haccac gibi zalimlere arka çıkarken Ömer Bin Abdalaziz gibilerini küçümsüyor ve hiç sayıyor. İslam tarihini altüst ediyor. Zihnimizin tarih bölümünü tarumar ediyor. Bunlar tarihten ateş ve kavga devşiren iki çarpık isimden ibarettir.
Karşımızda her yana uzanan sahte bir pehlivan var!
Fikriyat