ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3271
EURO
35,0710
ALTIN
2.294,30
BIST
8.991,83
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Nejdet Demirel

Uzun metrajlı araştırma yazıları kaleme alan Nejdet Demirel, Orta Doğu başta olmak üzere İslam dünyasının içinde bulunmuş olduğu sorunları anlatan pek çok yazısı; farklı gazete, dergi ve dijital platformlarda yayınlanmıştır.

    CORONAVİRÜS ve BİYOLOJİK SAVAŞ İLİŞKİSİ

    03.11.2020 00:00
    A+
    A-

    YAZININ SESLİ ANLATIMI 

    Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hube eyaletinin bağlı Wuhan şehrinde baş gösteren “Corona virüsünün” sebep olduğu ölüm ve hastalıklar yayılarak devam ediyor. Bu yazı kaleme alındığı tarih itibariyle salgını önleyecek bir aşı geliştirilememiş ve üzerinde çalışılan aşı çalışmalarının ise ölümleri önleyip önleyemiyeceği ancak aylar sonra anlaşılacağı bilim adamları tarafından dile getirilmiştir. Neyle karşı karşıya olduğumuzu görmek açısından, Kovid-19’un kısa tarihine bir göz atalım. 1960’ların ortasında İlkez görünmeye başlayan Coronavirus, biyolojik savaşın bir yansıması mı? yoksa Çinde aniden ortaya çıkıp mutasyona uğrayarak hayvandan insana geçen bilindik bir virüs çeşidimi? Teknolojinin baş döndüren gelişmelerine şahitlik ettiğimiz günümüz koşullarında, insanoğlunun yapıp başaramayacağı çok az şey kaldı desek yeridir. Dolayısıyla her olumsuz vakanın altında bir şeyler aramanın, komplo teorisi denip üstünün kapatılması gibi bir kolaycılığa kaçmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü yeni bir sistem kurmaya çalışan egemen güçler, söylenen herşeye inanıp sorgulamayan bir dünya istiyorlar. Bizlere empoze edilmeye çalışılan her türlü objeye peşinen inanmak yerine sorgulayan, düşünen ve olayın kaynağına inen bir bakış açımızın mutlaka olması gerekir. Ancak bu şekilde doğru bilgiye ulaşacağımız kanaatinde olabiliriz.  

    Microsoft’un kurucusu Bill Gates 2018 yılında, bir yerlerden bilgi almış olacak ki şunları söylüyordu: “Ortaya çıkan bir virüs altı ay içinde 30 milyon insanı öldürebilir demişti.” Bill Gates, devamla şu tespiti de yapmıştır. 
    “Eskiden meydana gelen bakteriyel virüs salgınları artık laboratuvar ortamında canlandırılıp mutasyona uğratılabilinir, bu tür olaylara karşı insanlık çok hazırlıksız bir vaziyette diye söylemişti.”  

    Bir çok ülke yer altı ve yer üstü zengin kaynakların paylaşımında söz sahibi olabilmek için, caydırıcılık etkisi yüksek, ucuz maliyete sahip Biyolojik Savaş yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. Devletlerin saldırı ve savunma amaçlı biyolojik silah programına sahip olduğu, bizzat batılı kaynaklar tarafından ifade edilmektedir. Öteden beri bazı ülkelerin biyolojik silah elde etme çabaları içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Bu ülkeler silahlanmaya ayırdıkları bütçenin artan maliyet girdileri ve biyolojik silahların, caydırıcılık ve bu silahları kullananların tespitinin zorluğu ve maliyetinin düşük olması gibi nedenlerden dolayı çokça tercih edilir hale gelmiştir.  

    Birleşmiş Milletler 1925’te, biyolojik silah kullanımının yasaklanmasını öngören taslak bir metni imzaya açıyor.  Yıl 1972 ye gelindiğinde ABD ve Rusya bu anlaşmaya ancak imza atabilmişlerdir.  Geçmiş tarihi baz alırsak, biyolojik saldırı teknikleri ikinci Dünya savaşına kadar belirgin bir şekilde kullanılmıştır. Eski tarihlerde biyolojik silah yöntemi daha çok içme sularının kirletilmesi ve hastalık bulaştırılmış insan ve hayvan ölülerinin, düşman mevzilerine atılması şeklinde olduğunu görüyoruz. Sonraki tarihlerde teknolojinin gelişmesine bağlı olarak biyolojik silahlar : Laboratuvar ortamında genetiği değiştirilerek mutasyona uğratılan bakteri ve virüsler üzerinden yapıldığını gözlemliyebiliyoruz. Yakın tarih olarak ise ikinci Dünya savaşı biyolojik silahların en yoğun kullanılıp geliştirilmeye çalışıldığı bir dönem olmuştur. 

    Biyolojik silah elde etmek amaçlı yapılan deney ve çalışmalarda, ABD ilk sırada yer alan ülkelerin başında gelmektedir. Kronolojik olarak baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri, tespit edilebilinen tarih olarak 1931’den günümüze gelinceye dek, biyolojik silah projesine büyük yatırım ve argenin yapıldığını ve bu doğrultuda, pekçok biyolojik deney ve çalışmanın gerek ABD halkı, gereksede, başka ülke insanları üzerinde uygulandığını görmekteyiz.  ABD’nin biyolojik silah edinmede geldiği noktaya, ışık tutması açısından kısa bazı örnekler vermek istiyorum : 
    ABD 1950 li yıllarda, Norfolk’da açık hava deneyleri ve San Francisco’da kent halkı üzerinde hava yoluyla mikropların dağılım deneyleri yapmıştır. Sonraki süreçte ise öldürücü olmayan mikroorganizmalarla gönüllüler üzerinde insan deneyleri ve 1960 lı yıllarda ise New York kenti metrosunda saldırı tatbikatı deneyleri yapmıştır.  

    Sovyetler Birliği’nin yıkılış döneminde ABD eski sosyalist blok ülkelerindeki bilim insanlarına, özellikle de moleküler biyolojistlere kapılarını açtı ve çok sayıda çalışanı göçmen olarak kabul ederek, biyolojik silah geliştirme sanayinde büyük ilerlemeler kaydetti.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japon bilim adamı “Ishii ve ekibi” savaş suçlusu muamelesinden muaf olmak şartıyla ABD’e tarafından kabul edilmiştir. Biyolojik çalışmalar konusunda uzman “Ishii” Japonya’nın biyolojik silahlarla ilgili programına ait tüm bilgileri ABD’ye aktardı. Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla birlikte Rus Eczacılık Kurumu (Biopreparatın) iki numaralı ismi Kanatyan Alibekof (sonraları Ken Alibek olarak anılacaktır) ABD’ye göç etti ve Sovyetler Birliği’nin biyolojik silah programlarını ayrıntılarıyla ABD’ye taşıdı. 

    1995’te ABD Hükümeti, insanlar üzerinde tıbbi deneyler gerçekleştirmiş savaş suçlusu Japon bilim adamlarına, biyolojik silah araştırmalarıyla ilgili bilgi karşılığında, maaş ve dokunulmazlık verildiğini kabul etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ordusu, 2014 yılında tam anlamıyla etkisiz hale getirilmeyen canlı şarbon bakterilerini, ülkedeki 9 farklı eyalette bulunan laboratuvarlar ile Güney Kore’deki askeri hava üssüne yanlışlıkla gönderdiğini açıklamıştı. Senatör John D.Rockefeller, ABD Savunma Bakanlığı’nın en az 50 yıldır, yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımlandığında, Amerika Birleşik Devletlerinde büyük yankı bulmuştu. Raporda özetle şu anlatılıyordu : 
    Askeri personel üzerinde kullanılan bu maddelerin arasında, hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve körfez savaşı sırasında kullanılan bazı kimyasallar bulunmuştu. ABD Hastalık Kontrol Merkezi’nin 1984’ten 1989’a kadar Saddam döneminde Irak’a Botulinum toksini, Batı Nil Virüsü, Dang Humması da dahil olmak üzere birçok biyolojik savaş ajanı gönderdiğini itiraf etmesi, dünya kamuoyu açısından önemli bir gelişmeydi. 

    ABD Savunma Bakanlığı 1987’de, biyolojik silah geliştirilmesini yasaklayan uluslararası bir sözleşmede imzası bulunmasına rağmen, ülke çapında 127 tesis ve üniversitede, bir program dahilinde araştırma ve çalışma sürdürdüğünü kabul etmek zorunda kalmıştır.  Kongreye sunulan bir raporda, ABD hükümetinin ürettiği bazı yeni virüslerin, dünyada bilinen hiçbir tedavisinin bulunmayacağı bir şekilde genetik mühendislik yoluyla üzerlerinde oynanmış bu virüslerde, kimyasal maddelerin bulunduğu ortaya çıkartılmıştır. “ABD’nin otuzdördüncü Başkanı General Eisenhower” nazi savaş suçlularına, çalışmalarını Amerika’da devam etmeleri karşılığında dokunulmazlık verdiği biliniyor. Almanlar’ın sayısız insan deneyleri ve işkenceler karşılığında elde ettikleri bilgileri almak isteyen “Eisenhower” nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen araştırmalardan yararlanılması emrini vermişti. Daça toplama kampında Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği deneylerle tanınan “Dr Hubertus Strughold ve onun gibi 34 Nazi bilim adamı” uzay tıbbı ve biyolojik silah çalışmalarına Amerikan topraklarında devam edebilmeleri için Teksas, San Antonio’daki Randolph Hava Kuvvetleri Üssü’ne getirilip istihdam edildi. Ataç Projesi kapsamında toplam 3000 civarında nazi savaş suçlusu, ABD ve Kanada topraklarında çalışma izni verildiği tahmin ediliyor. 
    Tarihçiler ve bazı bilim adamları, CIA tarafından Amerikan MKULTRA projesi başta olmak üzere, Amerika Birleşik Devletlerin de yapılan bazı deneylerin bir ayağının da Kanada’da sürdürüldüğünü söylemektedirler. 

    Şunu da hatırlatmak istiyorum, biyolojik silah üretimi ile yakından ilgilenen ilaç firmalarının çoğu ABD menşeylidir.  Dünya ilaç piyasasının 20 dev şirketi Amerika Birleşik Devletlerin de bulunuyor. Birbirleri ile ortaklıklar şeklinde hem karlarını hem de dünya piyasasında etkilerini artıran bu şirketler; (0-2 yaş) aralığında aşıları, (2-20 yaş) arasında ergenlik depresyonlarını, (20-40 yaş) arasında genetik ya da muhtemel hastalıkları ve (40 yaş) sonrasında sürekli artış gösteren ilaç kullanımını yönlendirip yönetiyorlar. 

    Yukarıda açıklamaya çalıştığımız bilgiler ışığında, şunu hemen belirtelim, ABD’nin başını çektiği ülkeler arası biyolojik silah edinme çabası, dün olduğu gibi bugünde tam gaz devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri süper güç olmanın avantajlarını kullanan bir ülke olarak, biyolojik silah konusunda üstün bir pozisyonda olduğu gerçeğini görmemiz gerekir. 

    Bizce Amerika Birleşik Devletlerine hakim Küreselci baronların asıl amaçları, Kovid 19 salgını ile, dünyanın tekrar dizayn edilmesidir. Bu sayede Avrupa ülkeleri dahil pekçok devlet, Küreselcilerin dayattığı yeni dünya düzenine teslim olunması sağlanacak. Ayrıca küresel sermayenin bir başka hedefi ise, Amerika Birleşik Devletleri başkanlığı için tekrar aday olan Donald Trump’ın seçilmesini engellemek olduğu gerçeğidir, bunu öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Koronavirüs salgını ABD ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce iş yeri kapandı ve 50 milyon insan işini kaybetmek zorunda kaldı. Dolayısıyla ortaya çıkan bu olumsuz tablo, Trump’ın seçilmesini zorlaştıracaktır. 

    Çine dönecek olursak, koronavirüsün çıkış merkezi olan 70 milyonluk Wuhan şehri, kısa bir sürede salgından tamamen kurtulması vede Çin hükümetini küçük düşürecek Kovid 19 salgını ile ortaya konan olumsuz görüntülerin medyaya servis edilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir tartışma konusudur. Bu kadar veri orta yerde dururken, koronavirüs salgını için, biyolojik bir savaş yöntemi olarak çıkartılmıştır denmesinin gerçeğe daha yakın durduğunu görmek gerekir.

    Son olarak yazıma, bir bilim adamı ve bir yazarın tespitlerine yer vererek son vermek istiyorum.  
    Çinli yazar “Ton Zeng” yazdığı kitapta şunları söylüyor : ABD tarafından 1990 yılında Çin’in 22 ilinde kan örnekleri alındı. İşin tuhaf tarafı Ton Zeng “Sars virüsünün” özellikle bu 22 ilde etkili olduğunu kitapta anlatıyor. 

    Afrikayı inceleyen Hollandalı bilim adamı “Jonwan Dangen” ABD’nin Afrika’da sadece bir ülkedeki 45000 çocuktan kan örneği aldığını ve bu kan örneklerine göre “Ebola Virüsünün” üretildiğini idda ediyor. Daha sonra Jonwan Dangen, bu iddialarını anlattığı kitabı, Belçika ve Hollanda tarafından yasaklanıyor. Dangen gördüğü baskılardan dolayı şunları söyleyecektir, “eşim ve aklım dışında” herşeyimi kaybettim. Konuşmamam için aklınıza gelebilecek her türlü baskıyı uyguladılar.  

    Selam ve Duayla

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.