Kur’an-ı Kerim’in önemle üzerinde durup dikkat çektiği hususlardan birisi de yüzeysellikten sıyrılıp derin/derinlemesine düşünme anlamına gelen tefekkür etmektir.
Tefekkür etmek bir ibadettir… Tefekkür deryalara derin dalışlar yaparak herkesin ulaşamadığı kıymetli şeyleri elde etmektir… Perdenin arkasını görmektir… Görüp bildiklerinden gerekli olan dersleri almak, çıkarmaktır.
Allahu Teâlâ, Kurʼânı Kerîmʼinin 137 yerinde insanı tefekküre davet ediyor.
Bu ayetlerden bir kaçını birlikte okuyup hatırlayalım:
“O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken daima Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler. (Âli İmrân 191)
“Dünya hayatının misali şudur: Bir yağmur, onu gökten indiririz. İnsanların ve hayvanların yiyip istifade ettikleri yeryüzü bitkileri o yağmuru emerek boy atıp gürleşir, sarmaş dolaş olur. Derken yeryüzü bütün takılarını takınıp, regârenk süslenerek olanca güzelliğiyle göz kamaştırır hâle gelir. Orayı ekip biçenler bütün bunların kendi güçlerinin eseri olduğuna ve artık onun ürünlerini toplama zamanı geldiğine inandıkları sırada, bir gece vakti veya gündüz oraya azap emrimiz gelir; sanki dün orada hiçbir şey yokmuş gibi, her şeyi kökünden biçiveririz. İşte düşünüp, tefekkür eden kimseler için âyetleri böyle ayrıntılarıyla açıklıyoruz. (Yunus 24)
“O Allah ki, yeryüzünü enine boyuna yayıp genişletti, oraya yerinden oynatılamaz dağlar yerleştirdi, nehirler akıttı ve orada her bir ürünü çifter çifter yetiştirdi. O, sürekli olarak geceyi de gündüze bürüyüp duruyor. Doğrusu bütün bunlarda, düşünebilen, tefekkür eden kimseler için nice deliller, alınacak nice dersler vardır. (Rad, 3)
İnsanın kendi yaratılışı üzerinde düşünüp tefekkür etmesi de Kur’an-ın önemle vurguladığı hususlardandır:
“Sizi önce toprak, sonra nutfe, sonra alaka safhalarından geçirerek yaratan O’dur. Sonra sizi bir bebek olarak hayat alanına çıkarır. Ardından güçlü çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlılar hâline gelinceye kadar sizi yaşatır. İçinizden bazıları daha önce vefat eder. Böylece her biriniz kendisi için belirlenen belli bir vakte erişirsiniz. Umulur ki bunlar üzerinde tefekkür eder, düşünür, Allah’ın birliğini ve sonsuz kudretini anlarsınız. (Mü’min, 67)
Yukarıda ayetlerde de ifade edildiği gibi kişi kendi yaratılışı ve diğer yaratılmışlar üzerinden derin düşünür yani tefekkür ederse, yaratıcısı olan Rabbine ulaşır, onun birliğini, varlığını, kudretini, ihsan ve ikramını görür, ona canı gönülden teslim olup ibadet etmeye, kendisine verdiği bunca nimetin şükrünü eda etmeye çalışır. İşte bu, kuldan hakiki manada yapılması istenilen ibadetin gerçekleşmesi demektir.
Velhasıl, kul böyle yapınca kendisinde şu güzel haslet/durum meydana gelecektir; İbadetlerden tat, lezzet alacak ve ibadetlerin kendi nefsi üzerinde oluşturduğu ağır yük, külfet ortadan kalkacaktır. İbadetlerini isteyerek, severek, ihlas ile yapmaya başlayacaktır. Bu da, kullukta zirveye ulaşmak demektir.