Her geçen gün ülkemizde artan şiddet ve vahşet… Para için öldürülen bebekler, çocuklar… Önce tecavüz edilip, sonra öldürülen kadınlar… Güpegündüz sokak ortasında yapılan infazlar… Boşanmak isteyen eşi bıçakla delik deşik ederek katletmeler… Malını gasp ettikten sonra mal sahibini öldürmeler… Masum insanların hunharca katledilmesi… Bu ve benzeri yaşananların verdiği rahatsızlık beni bu yazıyı kaleme almaya sevk etti.
Fert ve toplum olarak insanların hayatını olumsuz yönden etkileyip, hayatı yaşanmaz hale getiren bu ve benzeri hadiselerin bitmesi veya en aza inmesi nasıl ve neyle mümkün olacaktır?
Bunun cevabının ne olduğuna geçmeden önce, şu hususun herkesçe çok iyi bilinmesi gerekmektedir: Ülkemizde bir asırdır cari olan laiklik, kemalimiz ve demokrasi bu yaşanılanlara çözüm olamamıştır.
Yine insanlığın kadim geçmişinde farklı zaman dilimlerinde tekrar tekrar denendiği halde beklenilen/istenilen sonucu vermemiş olan tahrif olmuş Yahudilik ve Hıristiyanlık ile insanın heva ve hevesi, sınırlı aklıyla ürettiği beşerî kanunlar ve ideolojiler de bu durumu çözememiş, insanı istediği güven ve huzura kavuşturamamıştır. Bu hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar açık ve net ortadadır.
Konunun tam ve doğru anlaşılması için aktardığımız bu anekdottan sonra sorumuzun cevabına, “girişte özetle ifade ettiğimiz dünyada ve ülkemizde yaşanan bu sıkıntıların çözümünün ne ile mümkün olacağına” geçebiliriz inşaAllah.
İnsanı yaratıp dünya sahnesine gönderen kudret, insanın dünyada huzur, güven ve mutluluk içinde nasıl yaşayabileceğini de herkesten çok daha iyi bilen/bilecek olandır. Bunu selim akıl sahibi olan herkes kabul edecektir.
Şimdi insanı yaratan ve dünya sahnesine gönderen kudret sahibi Allâh’ın (c.c) konu hakkında söylediklerine kulak verelim.
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa, artık ona hakkaniyetle uymalı ve kalan diyeti ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, ona elem verici bir azap vardır.” devamındaki âyette de “Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 178,179)
Bu iki ayeti kerimede rabbimiz Allâh (c.c) insanın korunma altına alması gereken temel haklarından (can, akıl, nesil, mal, din) birisi olan can emniyetinin güvenliğinin nasıl sağlanıp korunma altına alınabileceğini bizlere beyan etmekte ve bunun ancak kısasla ya da öldürülen kişinin ailesinin kendi rızası ile kısasın diyete (kan bedeli, tazminat) çevrilmesi ve bunun güzellikle ödenmesi ile mümkün olacağını söylemektedir.
Kim adalet, huzur, mutluluk ve güven içinde, insanca bir hayatın yaşanabileceği bir ortam istiyorsa, bunun tek ve yegâne adresi aziz İslam dininin hükümlerinin cari olduğu, hükmettiği yerdir.
Tarihte, İslam’ın hükümlerinin tam olarak hâkim olup, hüküm sürdüğü dönem peygamberimizin dönemdir. Bu döneme baktığınızda, girişte ifade ettiğimiz toplumu ifsat eden, olumsuz yönden etkileyen, hayatı yaşanmaz hala getiren olayların hiç yaşanmadığı veya çok az miktarda yaşandığını göreceksiniz. İnsanlar düşmanlarından gelecek olan tehlike dışında bir endişe duymadan emniyet, güven ve huzur içinde yaşamışlardır.
Batılın zifiri karanlıkları, zulmü içinde bunalmış olup hakkın aydınlığını arayan gerçek akıl sahibi yöneticisinden yönetilenine, bütün insanlığa sesleniyorum! Çok daha fazla vakit kaybetmeden bir an önce sırtınızı döndüğünüz İslam’a yüzünüzü dönün ve İslam’ın hayat veren prensiplerini tüm hayata ve hayatınıza hâkim kılın.
Ey akıl sahipleri! size hayat veren bu çağrıya kulak verin. “Onlar ki, sözü dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini hidayete erdirdikleridir ve onlar akıl sahipleridir. (Zümer 18)