ABD Başkanı Donald Trump, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ardından Körfez ülkelerinden Bahreyn’in de İsrail’le ilişkilerini normalleştirme kararı aldığını duyurdu.
Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “İki büyük dostumuz İsrail ve Bahreyn, bir barış anlaşması konusunda anlaştı” dedi.
Hâlihazırda yaşananlar iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmasının çok ötesinde olduğu için “normalleşme” ifadesi yerine “İsraillileşme” kavramı kullanılsa herhalde daha doğru olacak.
Körfez ülkelerinin İsraillileşmeleri, Filistin davasını tasfiyeyi hedefleyen “Yüzyılın Anlaşması” planının bir parçası ve Manama, geçen yıl Haziran ayında o planın ilk ayağı olan “Refah İçin Barış” adlı ekonomik çalıştaya ev sahipliği yapmıştı.
Bahreyn’in böyle bir adım atacağı biliniyordu ve hatta İsrail’le ilişkilerini normalleştiren ilk ülke olacağı tahmin ediliyordu.
İsrailli gazeteci Barak Ravid’in “Axios” sitesinde yayınlanan haberine göre, Bahreynli yetkililer 13 Ağustos’ta BAE-İsrail normalleşme anlaşmasının ilanından birkaç saat sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’i arayarak “Biz ikinci olmak istiyoruz” demişler.
Bu arada şu bilgiyi de not etmek gerek:
Suudi Arabistan’a göbekten bağlı olan Bahreyn’in attığı her adım mutlaka Riyad’ın onayını almıştır.
Abu Dhabi ve Manama’nın ardından hangi Arap başkenti Tel Aviv’le ilişkilerini normalleştirecek?
Yani üçüncü kim olacak?
Arap sokağında bu soruya en çok “Riyad” cevabı veriliyor.
Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki normalleşme anlaşmalarını seçim propagandasına dönüştüren Trump, Suudi Arabistan’ın da kervana katılmasını istiyor.
Kasım’a kadar Riyad’ın Abu Dhabi ve Manama’yı takip ettiği ve Tel Aviv’le ilişkilerini normalleştirdiği açıklanmazsa, Veliaht Prens Muhammed bin Selman mevcut şartlarda böyle bir adımın yol açabileceği sonuçların tehlikesi konusunda ABD Başkanı’nı ikna etmiş demektir.
Fakat genel beklenti, Suudi Arabistan’ın da yeniden seçilmesini istediği Trump’ın kampanyasına destek vererek İsraillileşme furyasına katıldığını açıklayacağı yönünde.
Tabii bu arada bir başka ülke, Sudan ya da Umman üçüncü sırayı alabilir.
Çünkü daha çok Arap ülkesinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesinin ve ihanetin yaygınlaşmasının Riyad’a bahane olacağı ve işini kolaylaştıracağı düşünülüyor.
Körfez ülkeleriyle ilişkileri alenileştirme İsrail’de memnuniyetle karşılanırken yaşanan süreci sorgulayanlar da yok değil.
İsrailli güvenlik uzmanı Ori Goldberg onlardan biri.
İsrail medyasından yaptığı çevirilerle bilinen Filistinli yazar Salih en-Neâmi’nin aktardığına göre, bölgede diktatör rejimler ve değişim isteyen geniş halk kesimleri arasında büyük bir mücadele olduğuna dikkat çeken Goldberg, Netanyahu’nun değişime direnen diktatörlerle işbirliğini seçtiğini söylüyor.
Anlaşmaların “barış anlaşması” değil silah satışı ve istihbarat anlaşmaları olduğuna işaret eden Goldberg, İsrail’in korku içinde yaşayan ve değişim taleplerine şiddetle karşılık veren diktatör Arap rejimlerinin yanında durmayı tercih ettiğini belirtiyor.
İsrailliler yakında bu kadar çok diktatörü korumaları altına almalarının faturasından yakınmaya başlarlarsa şaşmamak gerek.
Diriliş Postası