Sosyal medyada ve bilhassa twitter hesabında ‘illa ya resulallah / Peygamber istisna ve ona dokundurtmayız’ diye bir hashtag (başlık etiketi) açıldı. Hindistan’da şimdi de maalesef iktidardaki BJP sözcüleri tarafından Hazreti Aişe (R.ANHA) üzerinden Hazreti Peygamber’e ilişildi, dil uzatıldı ve hakaret edildi. 1.4 milyarlık Hindistan’da en az onda bir oranında Müslüman yaşamaktadır. Hükümet sözcülerinden Nupur Sharma ile Naveen Jindal Hazreti Peygamber ve eşine hakaret ediyor. BJP Sharma’nın görevini askıya alıyor twitter hesabından saldıran Jindal’i ise kovuyor. Görevine son veriyor. Lakin tepkiler dinmek bilmiyor. Zengin Körfez emirlikleriyle iyi ilişkiye sahip Hindistan’a en büyük tepki de bu bölgeden yükseliyor. Boykot sesleri duyuluyor. Bu da kuraklık döngüsüyle yüz yüze olan Hindistan’da yankılanıyor.
Selman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetlerdi” romanı da böyle bir kurguya dayanıyordu. Kısaca Hindistan’ın fanatikleri Selman Rüşdi’yi taklit ediyor. Selman Rüşdi’nin ilgili kitabı İngiltere’den ödül almıştı. Selman Rüşdi uzun yıllar İngiltere’nin himayesinde yaşadı. Maalesef İngiltere sürdürdüğü İslam düşmanlığını kademeli bir biçimde Hindistan’a devretti. Hindistan İngilizlerin geride bıraktığı düşmanlığa varis oldu ve hamlini de vaz etti. Kısaca İslam düşmanlığıyla ilgili cenini dünyaya getirmiş oldu. 1882 yılından beri Araplara Türk düşmanlığını yayan İngilizler oldu. Keza Hindistan’da İslam düşmanlığı virüsünü 1857 yılından itibaren yayan da yine İngiltere olmuştur.
Bununla birlikte Hindistan’da Modi yönetimi üzerinde çifte etki bulunuyor. Bu etkilerden birisi Nazizm üzerinden gelen etkidir. Nitekim, Pakistan eski Başbakanı İmran Han hindutva ideolojisinin yeni bir Nazizm markası ve versiyonu olduğunu ifade ediyor. Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) ideolojisinin Nazizm’den beslendiğini ve Hindistan’da ortaya çıkan bir uzantısı olduğunu savunmaktadır. Esasında Batı alemi Kırım’la ilgili olarak suskunluğunu Keşmir meselesinde de sürdürmüştür. Batı ve dünyanın Putin’e açtığı bu zehirli alan aynı şekilde Keşmir’de Modi’ye de açılmıştır. Bu nedenle de Modi ve ortakları daha saldırgan hale gelmiş bulunuyorlar. Dünyada Fransa, Hindistan ve İsrail gibi ülkeler İslam düşmanlığıyla anılır ülkeler kümesi olarak sivrilmekte ve temayüz etmektedir. Hindistan ile İsrail’de Müslümanların tarihi mirasına, cami ve mabetlerine el konulmakta ve yıkılmakta yerlerine Hindu ya da Sinagog veya Yahudi mabetleri inşa edilmekte ya da inşası tasarlanmaktadır. Fransa’da aynı şekilde camileri yıkmasa bile kapatmaktadır. Üç ülke de kağıt üzerinde laiktir. Fiiliyatta göreceli olarak ise İslam düşmanıdır. Hindutva ideolojisi giderek tabana yayılmakta ve toplumlar arası düşmanlık üretmektedir.
Müslümanların mabetlerine el koymak yetmezmiş gibi bir de Fransa’daki uygulanan başörtüsü yasağı Modi hükümeti tarafından bazı eyaletlerde üniversitelere taşınmaktadır. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Seçimleri kazanması halinde Marine Le Pen seçmenlerine başörtüsü yasağını sokağa taşıyacağını müjdelemiştir. Bu yarışta geride kalmak istemeyen ve ön saflarda olan Macron bile başörtüsü yasağının sokağa inmesinin veya yayılmasının iç savaş nedeni olacağını öngörmüştür. İlk defa böyle bir uygulama planı işitilmiş ve ilk defa bunun bir iç savaşa neden olacağı da telafuz edilmiştir. Modi hükümeti ve benzerleri Müslümanları kışkırtmak ve sokağa dökmek / çekmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Hazreti Peygamber’e hakaret furyasından sonra başta Ezher olmak üzere dini kurumlar tepki göstermekte gecikmemiştir. Umman ve İran gibi farklı mezheplere tabi ülkeler de tepki gösterdiler. Katar ve Kuveyt tarafından yayınlanan kınama bildirilerinde bu sürecin dünyada kanlı savaşlara neden olabileceği vurgulanmıştır. Bilindiği gibi Humeyni, Selman Rüşdi hakkında “Şeytan Ayetleri” romanından dolayı ölüm fetvası vermişti. Lakin bugün İslam’a hakaret bir romanın satırlarıyla sınırlı olmaktan öte bir ülkenin veya ülkeler kümesinin iç ve dış politika malzemesi olmuştur.
Hindistan nerede olursa olsun İslam düşmanlığına sahip çıkmakta ve yayılması için mücadele vermektedir. Sözgelimi, komşu ülkeden Bangladeş’ten “Teslime Nesrin” adlı kadın aynen Somali asıllı Ayaan Hirsi Ali gibi atalarının ve ailesinin dini olan İslam’a sataşmıştır. Ayaan Hirsi Ali’ye önce Hollanda ve bu ülkede liberalizm adı altında faşizan bir çizgi izleyen Liberal Parti sahip çıkmış ve kucak açmıştır. Ardından Neoconların himayesinde ABD’ye yerleşmiştir. Yazar Teslime Nesrin de kışkırtıcı İslam karşıtı görüşlerinden dolayı 1994 senesinden bu yana yurt dışında yaşıyor. Nesrin, önceleri Avrupa ülkelerinde kalmış, daha sonra da Kalküta’ya yerleşmişti. Ardından da Londra üzerinden başka bir ülkeye intikal ettiği duyuruldu. Kısaca Londonistan olarak da anılan Londra bağlantısı her zaman var. Daha önce de İngilizlerin marifetiyle Gulam Ahmet Kadiyani de önce kendisini Mehdi ilan etmiş ve ardından da Mesih olduğunu ve Hazreti İsa’nın yeniden bedenlenmiş hali olduğunu söylemiştir. Cihadı kaldırdığını ilan etmiştir. Aligarh ekolünün lideri Sir Seyyid Ahmet de peygamberlik taslamasa bile Gulam Ahmet Kadiyani ile, cihadı reddeden veya sulandıran pasifist görüşlerde bir araya gelmiştir. Böylece İngiliz idaresine karşı Müslümanların taşan öfkelerini kontrol altında tutmak istemişlerdir. 100 yıl sonra tarih yeniden tekerrür etmiş ve Bernard Lewis “Müslüman Öfkenin Kökenleri” adlı makalesini yazmıştır. Ardından da “Medeniyetler Çatışması” tezi bu makaleye istinat ettirilmiştir. Şimdi görüldüğü gibi Fransa’dan İsrail ya da Hindistan’a kadar farklı milletler tarafından görünmez bir ortak cephe vücuda getirilmiştir. Buna ‘küresel ahzap kuşatması’ da diyebiliriz. Orada burada faşist kalkışmalar İslam’a karşı birleşmiştir.
1857 tarihinden itibaren Hindistan Müslümanlarının İngiltere tarafından tenkil edilmesi üzerine güç kaybeden Müslümanlar, eğitim yoluyla yeniden kendilerini toparlamak istemişlerdi. Bunu hem ilim ve fen sahasında ve yoluyla ya da mektepler açarak yapmaya çalışmışlardır. Bir de Hali gibi şairlerin yaptığı gibi sahabe ruhunu dirilterek Müslümanların maneviyatlarını yükseltmeye ve silkinmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Hali’nin Müseddesatı ile Muhammed İlyas Kandahlevi’nin Hayatü’s Sahabe adlı eseri böyle diriltici eserlerdir.
Yine Pakistan Devleti, Gülam Ahmet Kadiyani’nin Mesihlik çığırına karşı hatemiyet (son peygamberlik mührü) çığırıyla mukabele etmiş ve bu yönde yeni siyer çalışmalarını teşvik etmiş ve ödül koymuştur. Şimdiki hakaret dalgasına karşı da en büyük cevap Hazreti Muhammed’i yeniden keşfetmek ve anlamak olacaktır. Onun örnekliğini diriltmektir. Kur’an Ashab-ı Kehf üzerinden halimizi şöyle tasvir etmektedir “Tahsebuhum eykazen fehum rukudun.” Onları uyanık zannedersin halbuki uykudadırlar. Uykudan uyanmak için belki de bir musibete ihtiyaç vardı. Ne demişler: Bir musibet bin nasihatten evladır. Uyanmak diriliş alametidir.
Fikriyat Dergisi