Siyonizm düşmanlığı mı, Yahudi düşmanlığı mı?
Milliyet yazarı Melih Aşık’ın bir yazısı dikkatimi çekti. ‘Yarınki İsrail’ başlıklı yazısında şunları yazıyor:
“Şimdi Türkiye’de yine İsrail ve Yahudi düşmanı hava estiriliyor. Düşmanlık çocuklara kadar indiriliyor. Netanyahu yönetiminin lanetlenmesi ne kadar doğruysa, okullarda çocuklara kadar inen bir ırk ve din düşmanlığı o kadar yanlış. Bugünün yarını da var. İsrail’de günün birinde yönetim değişir, arada yine barış rüzgârları eser. Gündeme barışmak girer. O yüzden… Halklar düşman edilmemeli, her zaman barışa açık olmalı… Kötü yöneticilerle savaş için en etkili yol o ülke halkını kazanmaktır…”
Burada doğrularla yanlışlar iç içe geçmiş bulunuyor. Netleştirmek pekala mümkün. Olayın nerede başladığı ve bittiği tartışmaya açıktır. Bir halk toplu olarak suçlu olmaz ama toplu olarak masum da değildir. Haaretz gazetesi yazarlarından Gideon Levy, Netanyahu kadar Netanyahu’nun yaptıklarından bir o kadar da onu her defasında seçmekten usanmayan, usanmadan her defasında ona oy veren kitlelerin de sorumlu olduğu ifade etmektedir. İsrail kamuoyu İzak Rabin’e bile tahammül edememiş ve Oslo sürecinden sorumlu olarak gördüğü Rabin’i 1995 yılında infaz etmiştir. Şimdi o dalganın arkasında Netanyahu ve anlayışının yattığı anlaşılıyor. Azmettiriciler onlar. Netanyahu, Aksa Tufanı sürecinde bundan böyle Oslo süreçlerine izin vermeyeceğini söylemiştir. İki devletli yapıyı esas alan Oslo sürecini Şaron ile Netanyahu gömmüştür. Netanyahu kışkırtıyor fanatikler de Müslüman, Yahudi denmeden hedefleri tasfiye ediyorlar. Bu açıdan Melih Aşık’ın analizi çok safiyane ve sadet dışı olmuştur.
Hem düzünden hem de tersinden ya da negatif ve pozitif biçimde genelleştirme doğru olmadığı gibi bir dini bütünüyle hedef almak da yanlıştır. Milletlerin zehri ve panzehiri kendi içlerinde saklıdır. İnsanda, fertte bile şer ve hayır güçleri nöbetleşirler. Bir milletin içinde her türlü akım ve kanat barınabilir. Yine de Yahudierin kendilerine has özel bir durumları vardır. Diğer milletlerden ayrılan özellikleriyle temayüz ederler. Onların tarihte geçirdikleri evreleri çok az millet geçirmiştir. Bu özellikler Gazze saldırıları sırasında kendisini göstermiştir. Hem bir yandan korkak diğer yandan da cani ve vahşi olabilmektedirler. İsrail uzmanı olan merhum Hikmet Tanyu da onları gaddar ve acımasız olarak tanımlamıştır.
Yine de İsrail hedef alınırken tamim edilmemelidir. Dininden dolayı değil zulmünden dolayı hedef alınmaktadır. Müslümanlar dinlerini başkalarına dayatmazlar. Yok etme dürtüsüyle veya soykırım amaçlı olarak hareket etmezler. Bu durumda temel hedefleri düşmanların savlet ve saldırılarını püskürtmektir. İslam’da düşmanlık ancak zalimlere karşıdır (la üdvane illa ale’z zalimin). Yine dinde zorlama yoktur diye ferman etmektedir. İnananların inançlarına tasallut ve sataşma ile birlikte yurtlarından sürme ve çıkarma olmadan Müslümanlar başka din mensuplarını ilişmezler. Nasıl ki dinler değil mensuplar diyalog kurarlarsa burada da doğrudan din hedef alınmaz. Dini kendilerine ve hevalarına uyduranlar veya perde yapan bazı mensupları hedef alınır.
Din adına bazen akımlar ortaya çıkar, bu da bazen farklı din mensuplarını kamplara dökerek karşı karşıya getirir. Tarihte Hilal-Haç savaşları böyledir. Doğrudan dinlerin değil o dinlere bağlı dindarların veya mensupların kapışması ve savaşıdır. Kısaca akımların savaşıdır. 68 kuşağından Tarık Ali Fundamentalizmler Çatışması adlı kitabında bu gerçeğe parmak basar.
Geçmişte akım olarak Hilal safındakilerle Haçlılar karşı karşıya gelmiştir. Bugün de Haçlıların yerini başka bir ideoloji almıştır ve dünün Haçlıları onları bir blok olarak desteklemektedir. Siyonizm, birebir Yahudiliği ve Museviliği temsil etmez. Onun adına uydurulmuş bir ideoloji ve ideolojinin tetiklediği bir akımdır. Haçlıları güncellemiş ve onların yerini almıştır. Dünün Haçlı güçlerini temsil edenler tarafından beslenmekte ve desteklenmektedir. Evanjelikler Siyonistleri dini zeminden desteklemektedir.
Her devrin öne çıkan dini ve dini olmayan akımları vardır. Haçlı-Moğol istilaları sırasında istilacılara dini anlamda arka çıkan dini akımlardan birisi Nesturilik ve Nesturiler olmuştur. Bugün Evanjeliklerin makamında dün onlar vardı. Kısaca bugün Hristiyanlık nokta-i nazarından bir hareket ve akım olan Evanjelikler nasıl ki Siyonistleri destekliyorlarsa geçmişte de ehl-i İslam’a karşı Haçlı-Moğol ittifakını bölgesel düzeyde ve ötesinde Papalık tarafından sapkın (heterodoks) ilan edilen Nesturiler desteklemiştir. Fransızların bir deyimi vardır dejavu derler. Bu, sanki daha önce görmüştüm hissini yansıtır. Araplar da ma eşbehelleylelete bilbariha derler. Bugün ve bu gece ne kadar da düne benziyor. Aktörler değişse de zemin ve oyun değişmemektedir. Tellak değişse de hamam aynı kalmaktadır.
Fikriyat Dergisi