ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3487
EURO
35,0455
ALTIN
2.324,29
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
22°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Mustafa Özcan

Mısır ve Suriye’de Arapça ve İslami eğitim alan Mustafa Özcan, Milli Gazete, Yeni Şafak ve Yeni Asya gazetelerinde dış haberler servislerini yönetti.Yerli ve yabancı onlarca dergi ve gazetede yazı ve makaleleri yayınlanmıştır.

    Sokrat’tan Mesih’e: İlahi Fısıltılar!

    06.01.2022 22:01
    A+
    A-

    Sokrat’tan Mesih’e: İlahi fısıltılar!
    Evrende ve insanda ilahi bağlantı noktaları bulunmaktadır. Bu bağlantı noktaları üzerinden kul ile yaratıcısı arasında görünür görünmez mesajlar teati edilmektedir. İnsan öldükten sonra da acbu’z zeneb veya acmu’z zeneb denilen kuyruk sokumu üzerinden canlılığını ve hayati bağlantısını sürdürmektedir.

    İlahi yansımalara ayine olan araçlardan birisi insanın gönlüdür. Tartışmalı bir hadisi kutsi metninde bu şöyle dile getiriliyor: Ben, kainata, yere göğe sığmadım, fakat mümin kulumun kalbine sığdım. Herkesin ve her canlının bir şekilde güçlü veya zayıf bağlarla yaratıcısıyla irtibatı vardır. Bu irtibat peygamberlerde en yüksek seviyesine çıkar ve vahiy olarak anılır. Velilerde ise bu ilham seviyesine iner. Normal insanlar da veli seviyesinde olmasa bile ilhama veya türevlerine mazhar olurlar. Hatta ilham hayvanlar alemine de yansır. Kısaca Allah kuluna ve yarattıklarına birçok farklı boyutta ulaşır.

    Sokrat gökten rüzgar uğultusu veya yaprak hışırtısı şeklinde mesajlar alan filozoflardan birisidir. Bazı filozoflara bu özelliklerinden dolayı ‘ilahi’ tamlaması verilmiştir.

    Kaynaklar, Sokrat’tan, herkesin dikkatini çekecek şekilde sade ve basit bir hayat yaşayan ve aktif politikadan uzak duran büyük bir filozof, katıldığı savaşlarda cesur bir asker, giyim kuşama değer vermeyen, her zaman çıplak ayakla dolaşan bir derbeder ve Atina’nın en çirkin erkeklerinden biri olarak söz eder. Geçimsiz ve kocasına saygısı olmayan Xanthippe ile evliliğinden üç oğlu oldu. Sokrat, hayatının önemli anlarında içinden bir ses işittiğini, bu sesin kendisini şu veya bu şekilde davranması yönünde telkinde bulunduğunu söyler. Bu sese o “dai-monion”um der. İkaz ve ihtar eden, sıradan işlerle uğraşmaktan alıkoyup bilgeliğe yönlendiren bu ses ona göre ilâhî bir sestir. Yorumcular bu sesin ilham perisi yani cin (daimonia) olduğunu söyleseler de Sokrat, hayatının yüksek bir kudretin elinde olduğuna ve bu yüce kudret tarafından sevk ve idare edildiğine samimiyetle inanıyordu (von Aster, s. 96). Keskin zekâsı, büyüleyici konuşması, ince ironileri, pervasızlığı, savunduğu ahlâkî fikirlerin yüksekliği ve hayat tarzı insanları kendisine çekiyordu.

    Sokrat’a göre bilgi zihinde var olanı hatırlamaktır. İslami kaynaklar buna tezekkür derler. Bu sebeple hoca talebesine yeni bir şey öğretmez, sadece hatırlatır. Sofistlerin yaptığının aksine amacı tartıştığı insanı susturup mahcup duruma düşürmek değildir. Onun asıl hedefi örnekler sunmak suretiyle külli/tümel kavramlara ulaşmak ve bu kavramların tam bir tarifini elde etmek, başka bir deyişle bilgiyi temellendirmektir. Sofistler ise diyalektiği değil bir konu üzerinde uzun uzadıya konuşma yapmayı tercih ediyordu.

    Büyük bir ahlâkçı olan Sokrat geriye hiçbir eser bırakmadı, hayatı boyunca hep tartıştı ve sorguladı. Ona ait olduğuna kesin gözüyle bakılan iki önerme vardır: “Erdem bilgidir” ve “Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz.”

    Hem filozof hem de büyük bir eğitimci olan Sokrat çok tanrılı politeist bir toplumda yaşadığı için çok tanrılı halk dinini benimsemişti ancak ilâhî inâyet ve ilhama inanmakta, her şeyin üstünde yüce bir kudretin varlığını kabul etmekteydi. Sokrat ünlü savunmasında, “Ey Atinalılar! Tek gerçek bilge vardır, o da Tanrı’dır” diyorsa da onun mutlak anlamda tek tanrıcı ve monist olduğunu söylemek hayli güçtür. Sokrat dindar bir insan olmakla birlikte, “Gençlerin kafasını karıştıran, bozan bir günahkârdır. Devletin tanıdığı kanonik/resmi tanrılar yerine kendi ürettiği gayri resmi tanrılara inanmakta ve bu şekilde kendine ait yeni bir din ortaya çıkarmak istemektedir” diye anıldı ve şikâyet edildi. Bir heyet önünde kendini savunduysa da mahkemece ölüm cezasına çarptırıldı ve baldıran zehri içerek hayatına son verdi (1).

    Bu aşamaya nasıl geldi? Son demlerinde ilham perisi veya içindeki ilahi ses susmuş, kendisini terk mi etmişti? Yalnız mı bırakmıştı? Bu sorunun cevabı tarihin derinliklerinde yatmaktadır. Sokrat gökten aldığı ilahi ikazları veya sufilerin tabiriyle hatıfları şöyle anlatıyor: “Orada ilahi bir şey var ve daima bunu dikkate alırım. Bu içimden gelen ses, beni bir şey yapmaya itmez ama yanlış bir şey yapmaktan da alıkoyar. Tehlikeleri ihtar eder. Daha doğrusu uyarır.” Bu uyarılardan veya ilahi ikazlardan birisini de dostu Kriton’a yapmış ama o dinlememiştir. Bir gün, idama mahkum edildiğinde kaçmasını salık veren, teşvik eden arkadaşıyla karşılaşır. Gözünün üzerinde bir bandaj taşımaktadır. Ne olduğunu neden olduğunu sorar. Kırsalda çalılıklar arasında gezinirken eğik bir dal parçasının yukarı zıplamasıyla gözüne ilişmesi, çarpması bir olur. Çarpmanın etkisiyle gözü zarar görür. Bunun üzerine de bandajlarlar. Bu izahtan sonra Sokrat şu çıkışı yapar: Ben sana dememiş miydim? Beni dikkate almadın! Sana bana arız olan ilahi uyarıları iletmiştim! Beni dinlememekle sen bunu hak ettin!

    Sokrat döneminde ilahi veya ilham perilerinin barınağı ve bağlantı noktası olan Delfi Tapınağı zamanla bu özelliğini ve eski şöhretini kaybeder. İlham nehirleri kurur, ilham perileri gelmez gitmez olur. Daha doğrusu kehanetler nehrinin suyu çekilir. İlham kaynakları veya damarları kurur.

    Delfi Tapınağı’nda dini töreni yöneten kadın kahin (kahine) Pythia olarak bilinir. Oracle, hem kahini hem de haber verme işini ve haberin alındığı yeri ifade eder. Soru daha ziyade Apollon’a sorulur. Cevap bir erkek veya kadın kahin tarafından mırıltılar halinde aktarılır. Kahin kuş sesleri, rüzgarın uğultusu, sallanan yaprakların hışırtıları vb. titreşimleri ilham kaynağı olarak yorumlar. Sokrat da kritik anlarda rüzgarın uğultularına maruz kalır. Bu titreşimler sorunun cevaplarını yansıtmaktadır. H.W. Parke Delfi’nin kuruluşunu ve onun kehanetinin yer alışını kayıtlı tarih öncesi olduğunu ve orijininin karışık olduğunu yazar. Anılan dönemde Yunanistan’la birlikte Libya gibi ülkelerde de ilham merkezleri ve tapınakları vardır. İnsan merkezli ilham olduğu gibi aynı zamanda mekan merkezli ilhamlar ve vahiyler de vardır. Hazreti Musa’nın mikatı, ilahi randevusu veya buluşma merkezi, Turu Sina gibi.

    Bazen ilhamın ansızın kesilmesi kaderle yüzleşme saatini ifade eder. İlhamın bittiği nokta kaderin başladığı nokta olur. Bazen de karmaşık ilhamlar veya kehanetler insanı açığa düşürür. İlhamlar sağ gösterip sol vurabilir. Lidya Kralı Karun haksız bir zeminden Perslerle savaşmak için ısrar etmektedir. Halbuki, çevresi bu hususta kendisini uyarmaktadır. Derler ki: Persleri yenmen halinde ilave bir şey kazanamayacaksın. Yenilmen halinde ise yerini yurdunu, tacını tahtını kaybedeceksin! Uyarları dinlemez aksine ilham perilerine veya ilham merkezlerine müracaat eder, onay almaya çalışır. Onlardan peşin ve lehte kehanetler almak ister. Lakin bu arayışı ters teper ve Perslerle girdiği savaş ülkesinin yıkımı olur ve sonunu getirir. Tavsiyeler yerine belli belirsiz kehanetleri esas alır. Anadolu uygarlıklarından Lidya’nın son kralı “Croesus” (Türkçede Karun olarak bilinmektedir) tarihte parayı icat edip ilk defa para kullanan kral olarak bilinir ve hala dünyanın en zengin insanı olarak anılır. Hazreti Musa döneminde yaşayan ve Firavun’a eşlik eden Karun da aynı isimde başka birisi de vardr. Zenginlik ortak yönleridir. Karun meselesine benzeyen meselelerden birisi de Kehf Suresi’nde anılan ve yer alan Zülkarneyn isimli şahsiyetinin gerçekte farklı dönemlerde yaşayan iki kişiden ibaret olması gibi. Bunlardan birisi Yahudileri Babil sürgününden kurtaran Cyrus (Kirus) diğeri de iki ayrı yüzyıl içinde yaşadığı, cengaver olduğu için Zülkarneyn adı ile anılan başka bir veya ikinci bir şahıstır. Bunlar müteşabih olaylar ve şahıslardır. Birisi milattan önceki dönemin şahsiyetleri arasındadır diğeri de ahir zaman şahsiyetidir. Kimi yorumculara göre gelecekte zuhur edecek Zülkarneyn, Mehdi’nin sıfatlarından birisidir.

    İdamıyla ilgili karar açıklandığında Sokrat bunu metanetle karşılar. Şöyle der: “Beni bekleyen burun buruna geldiğim ölümle ilgili gıpta halindeyim. Tanrım, yaratıcım, evimden çıktığımda ve dahası davamı savunmam için bu sehpaya çıktığımda beni bekleyen tehlikeye rağmen eski manevi fısıltılardan, hatıflardan veya rüzgar hışırtılarından hiçbirini göndermedi. Mahrum bıraktı. Genel olarak bu tür kötü bir durumla veya şerle yüz yüze geldiğimde Tanrım beni mutlaka uyarırdı. Yalnız bırakmaz ve uyarlarını esirgemezdi. Bu defa böyle olmadı. Hiç böyle yapmamıştı (2)…” Böylece Sokrat kader saatinin gelip çattığını anlar. Dönüşü yoktur. Arkadaşı Kriton’un kaçma planlarına da iltifat etmez. İlahi iradeye boyun eğmiştir. Demek ki kader çattı ve ilham kesildi. Beşer kararından önce Sokrat’ın idamıyla alakalı karar, ilahi fermanla göklerden gönderilmişti ve yerden önce karar gökte alınmış ve çatılmıştı. Sokrat kaderine boyun eğdi. Karar göklerde verilmişti, yerde infaz edildi. İlhamın kesilmesi idam fermanının göğün de onayından geçtiğinin işaretiydi.

    Sokrat’tan yüzlerce yıl sonra Kudüs’te yaşayan Hazreti İsa da İncillere göre böyle bir durumla karşılaşır Matta (27: 46) Hazreti İsa’dan şöyle bir nakilde bulunur: Eli, Eli, Lema Şevakteni! İlahi, beni neden bıraktın, terk ettin! Demek ki Hazreti İsa’nın yerdeki sayılı günleri dolmuş ve solmuştu; göğe çekilmek için ilahi ferman gelmişti ve son sahnede vahyin kesilmesi mukadderdi ve gerekiyordu. Bu geçiş döneminin fasılası idi. Firavun ve askerleri tarafından kovalanan Musa Kelimullah yakalanmak üzere oldukları sırada karanlıkları yaran bir ses tonuyla seslenecektir. “Kella inne mai rabbi ve seyehdini. Hayır! Kuşkusuz Rabb’im benimledir. Bana yol gösterecektir.” Sesli fısıltılar kesilince sessiz emir sadır oldu. Son anda Sokrat’tan ilham, Matta’ya göre de Hazreti İsa’dan vahiy kesilmişti. Kendi başlarına kalmışlardı. Buna göre kopuklukla ilgili Hazreti İsa adeta sitem ederken Sokrat ise sevinçle olmasa bile idamını kayıtsız karşılıyordu. Tanrının yüce tasarrufu öyle istiyordu. Elbette burada Şems’in Mevlana’ya’ Beyazıt mı büyük Hazreti Muhammed mi daha büyük?’ kabilinden Sokrat mı daha büyük yoksa Hazreti İsa mı daha büyük diye sormayacağız” Umum ve husus fark olduğu zahir ve bahir!

    1-https://islamansiklopedisi.org.tr/sokrat

    2-Ahmet Şintanavi, Et-Tenebbüü bi’l gayb/İkra Serisi, Daru’l Maarif, Mısır, s: 22-23

    Fikriyat

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.