Uzun zamandan beri hakkında yazmayı düşündüğüm ama bir türlü nasip olmayan mühim bir konuyu, Allah (c.c) ömür verir ve nasip ederse bu yazıyla başlayıp bir dizi şeklinde yazmaya çalışacağım. Bu mühim konu, yazımızın başlığına isim olarak koyduğumuz “İslamda Cihad” kavramıdır.
Çağımızda bir kısım İslami kavramların anlam bakımından yanlış bilindiği veya yanlış anlaşıldığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu yanlış anlatılan veya yanlış anlaşılan kavramlardan biriside, “Cihad” kavramıdır.
Bunun sebeplerinin ne olduğuna bakınca karşımıza iki ana sebebinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; İslam düşmanları tarafından bilinçli olarak yapılan dezenformasyon çalışmaları. İkincisi de; Müslümanların (bir kısmının) konu hakkında yüzeysel bilgi sahibi olmaları, bundan kaynaklı olarak bilgi eksikliği ve yanlış anlatımlar sonucu oluşan yanlış anlamalardır.
Bu giriş bilgilendirmesinden sonra kavramımız olan Cihad kelimesinin etimolojisi/kökeni nedir? Öncelikle ona bir bakalım.
“Arapça’da bir işi yapmak, başarmak için güç ve gayret sarfetmek, elinden gelen bütün imkânları kullanmak” mânasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslâmî literatürde “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” anlamına gelmektedir.[1]
Biraz daha açacak olursak, cihad Allah yolunda onun rızası için yapılan her türlü faaliyet ve hareketin adıdır. Hakkı (İslam’ı) üstün ve hakim kılmak için gerek fert ve gerek cemiyet olarak gayret etmek, mücadele sarf etmektir.
Cihad, kelimesinin karşılığı “savaş” değildir!. Burası iyi anlaşılmalıdır. Cihad, yukarıda da açıkladığımız gibi Allah’ın dinini onun rızası için ve razı olduğu şekilde her tarafa ulaştırmak için yapılan her türlü faaliyet ve harekettir. Savaşmaya ise Arapça “kıtal” denir ve kıtal Cihadın sadece bir bölümünü ihtiva eder.
Müslümanlar gerektiği zaman birden fazla sebepden dolayı kıtal (savaş) yapabilirler. Bunları üç ana başlıkta toplayabiliriz:
- Dinini, canını, aklını, neslini, malını korumak için savaşırlar.
- Zulüm gören, başta din kardeşleri olmak üzere, bütün mazlumları, yapılan o zulümden kurtarmak için zalimlere karşı savaşırlar.
- Allah’ın son dini olan İslamın emir ve yasaklarını yeryüzünün her tarafına yaymak için mal ve canlarıyla mücadele (cihad) ederler. Eğer bu mücadele anında önlerine bir engel çıkarsa bu engeli savaşmadan (kıtal) yapmadan İslamın meşru kabul ettiği her türlü yolla aşmaya çalışırlar. Şayet bu şekilde başarı elde edemezlerse o zaman kıtal eder, yani savaşırlar.
Tam burada mühim olan şu hususu da belirtmeden geçemiyecegim. İslam’ın ve Müslümanların savaşını diğer batıl din ve fikirlerin savaşıyla asla karıştırmayalım. Haçlı ve Siyonist zihniyetin ittifakı olan, bugünki Batı, İslamiyeti silah zoruyla “zulüm ve zorbalıklarla yayılan bir din olarak gösterme gayretindedir.”
Oysa bu tam da kendilerinin tarifidir. Sömürgeci olan bu batı ve batıl ülkeler, geçmişlerinde yapmış oldukları savaşlar neticesinde Asya, Afrika ve Amerika’yı önce çeşitli bahanelerle sömürmüş ve daha sonrada savaşarak kana bulamışlardır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Birde bu haçlı ve Siyonist ittifakın zulüm ve zorbalıkları tarihte kalmış değil, bugün de dünyada özellikle de, Müslümanların yoğunlukta yaşadığı ülkelerde bu işgal, sömürü ve zulümler devam etmektedir. Bunun için Filistin topraklarında siyonist yahudi İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm ve zorbalıklara bakman[m]ız yeterlidir.
[1- TDV Ansiklopedisi]