Bugün Allah (c.c) nasip ederse merhum Seyyid Kutup’un hacmi küçük ama muhtevası büyük olan “Ruhun Sevinci” adlı eserinden dikkatimi çeken ve önemli gördüğüm bazı paragrafları, bazı eklemeler yaparak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Rabbimiz Allah (c.c) bizden önce Ahirete iman ile irtihal etmiş olan bütün iman ehline ve Seyyid Kutub’a rahmeti ve mağfiretiyle muamele etsin.
Hayat, daima diri olan Allah’ın (c.c) kuvvetiyle canlanır ve gelişir! Sadece kendimiz için yaşadığımız zaman kısa ve cılız görünür bize, hayat; etrafımızı algılamamızla birlikte başlayan, sınırlı ömrünüzün tükenmesiyle son bulan kısacık bir süreç. Fakat başkası için yaşadığımız zaman, yani bir fikir için yaşadığımız zaman hayat, uzun ve anlamlı görünür; insanlığın bir bütün olarak hayata başladığı andan, bütün insanlığın şu yeryüzünden ayrılacağı son ana kadar sürüp giden uzun bir ömür!
Biz başkaları için yaşadığımız zaman, kendimiz için dolu, dolu bir hayat yaşarız. Başkalarına yönelik iyiliklerimiz artırdıkça kendi hayatımıza yönelik ihsanımız da artar. Nihayette bu hayatıda artırmış, çoğaltmış, derinleştirmiş oluruz. Bu perspektife sahip olunca ferdi ömrümüze kat be kat ömür katmış oluruz.
Kötülük tohumu ne çabuk boy atar, kısa sürede büyür bir ağaç olur ama toprağın derinliklerine kök salmaz yüzeysel kalır. Gürültüyle büyür, ortalığı velveleye verir. Zaman zaman hayır toğumunun ışık ve hava almasına engel olması mümkün olabilir, ancak hayır ağacı ağır ağır gelişmesine devam eder, çünkü toprağın derinliklerine uzanan kökleri ısı ve hava ihtiyacını karşılar. Kötülük ağacı göz alıcı, sahte görüntüsünün ötesine nüfuz edip gerçek gücünü, dayanıklık kapasitesini irdelediğimiz zaman, gerçek bir dayanıklılıktan uzak, zayıf, sölpük ve yün gibi kabarık olduğunu görürüz. Buna karşılık hayır ağacı afetlere sabreder, kasırgalara karşı direnir. Ağır ve derinden gelen gelişimini savsaklamazsa, kötülük ağacının sıçrattığı tozdan ve dikenlerden etkilenmez.
Sevgi, şefkat ve iyilik tohumları içimizde gelişmeye başladığı zaman kendimizi bir çok ağırlıktan, zorluklardan ve meşakkatlerden kurtarmış oluruz. Her insanda güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön, yada güzel bir meziyet mutlaka vardır. Ama biz bunu ancak içimizde sevgi tohumunu geliştirdiğimiz zaman görebiliriz. İyilik tohumu içimizde yeterince gelişmediği zaman başkalarına karşı kin besleriz. Çünkü; iyiliğe yönelik güven duygumuz eksik kaldığı durumlarda onlardan korkarız. İçimizde sevgi, şefkat ve iyilik tohumu geliştiği zaman, başkalarına şefkatimizi, sevgimizi ve güvenimizi sunarken kendimize ne çok huzur, rahat ve mutluluk bahşetmiş oluruz!
Asıl ve gerçek büyüklük; insanların arasına karışmak, onların zaaflarına, noksanlıklarına ve hatalarına anlayış ve şefkat ruhuyla yaklaşmak, onları bu yanlışlarından arındırmak, kültürel düzeylerini yükseltmek ve onları imkanlar dahilinde kendi düzeyimize çıkarmak hususunda samimi bir arzuya sahip olmaktır.
Fikirlerimizi ve inançlarımızı kendimize saklıyorsak, başkaları bu fikir ve inançları kendilerine mal ettikleri zaman öfkeye kapılıyorsak, bunların bize aidiyetlerini, başkalarının bunları haksız yere aldıklarını vurgulamak için yoğun bir çaba içine giriyorsak… eğer bunları yapıyorsak, imanımızın büyük olmadığını, bu fikir ve akidelerin ruhumuzun derinliklerinden kaynaklanmadığı içindir. Ve kendimizi fikir ve inancımızdan daha sevimli, daha değerli görüyoruz demektir. Fikir adamları, fikir ve inancı kendilerine ait ticaret malı gibi görmezler. Düşünce ve inanaç adamlarının bütün mutlulukları, insanların, onların ilk olarak ortaya atanların yerine kendilerine mal ederek onların fikir ve inançlarını paylaşmaları, bunlara inanmalarıdır. Tüccarın sevici mal biriktirmek; fikir adamının sevinci fikir ve inancı paylaşmaktır.
Zaman olur kölelik özgürlük kisvesine bürünür. Bütün bağlardan kurtulmak olarak kendini gösterir. Örften, gelenekten kurtulma… varlık aleminde bütün insani yükümlülüklerden âzâde olma biçiminde görünür… zillet, baskı ve zayıflık kayıtlarından kurtuluş ile insani bağlardan ve sorumluluklardan kurtuluş arasında temelde fark vardır. Birincisinin anlamı gerçek özgürlüktür. Ama ikincisi insanı insan yapan, onu ağır hayvani bağlardan kurtaran değerlerden soyutlanma anlamına gelir.
Aşağılık bir yöntem kullanarak şerefli bir hedefe ulaşmamız nasıl mümkün olabilir; tasavvur dahi edemiyorum? Şerefli bir hedef ancak şerefli bir kalpte yaşayabilir. Böyle bir kalp aşağılık bir yöntemin kullanılmasına nasıl katlanabilir? Karşı kıyıya geçmek için bataklık yolunu izlediğimiz zaman, karşıya üstü başı çamur içinde varmamız kaçınılmazdır. Çamur ayaklarımıza bulaşacak ve bu ayakların bastığı yerlerde izleri kalacaktır. Aynı durum gayri meşru, aşağılık bir yöntem kullanmamız halinde de geçerlidir. Kir ruhlarımıza sinecek, bu ruhlar üzerinde izi belli olacak, ulaştığımız hedefe de yansımış olacaktır. “Amaca ulaşmak için her yol mübahtır!” Anlayışı batının, bâtıl olan hikmetidir!.
Şimdi gelse ölüm, artık beni korkutmaz. Çünkü elimden geldiğince iyi olmaya çalıştım. Hatalarımdan, yanlışlarımdan ise pişmanlık duyuyorum. Bu hususta durumumu Allah’a havale ediyorum. Onun rahmetini ve affını umuyorum. Çünkü bunun hak ve adil bir ceza olacağından eminim. İster hayır, ister şer olsun yapıp ettiklerimin sorumluluğunu üstlenmeye kendimi hazırladım. Bu yüzden hesap günü hatalarımın cezasını çekmek beni üzmeyecektir.