ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3371
EURO
35,1349
ALTIN
2.310,24
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Nejdet Demirel

Uzun metrajlı araştırma yazıları kaleme alan Nejdet Demirel, Orta Doğu başta olmak üzere İslam dünyasının içinde bulunmuş olduğu sorunları anlatan pek çok yazısı; farklı gazete, dergi ve dijital platformlarda yayınlanmıştır.

    İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE NEDEN KARŞIYIZ?

    18.02.2021 00:00
    A+
    A-

    YAZININ SESLİ ANLATIMI 

    Batı orjinli seküler yaşam tarzı, zevk ve egoların tatmini uğruna birçok alanda fıtrata müdahale ederek aile kurumu yok olmanın eşiğine getirilmiştir. ABD ve Avrupa’nın başını çektiği bu ülkeler, aile kavramını değersizleştirerek anlamsız bir hale dönüştürmüşlerdir. Geçmişte sahneye konan tiyatro ufak tefek rutuşlanarak aynen sahaya sürülmüş durumda. Kendi sorunlarını çözmekten aciz batılı ülkeler, iflas etmiş yaşam alışkanlıklarını İslam ülkelerine pazarlamakla meşguller. Güya İnsan Hakları savunucusu bu devletler, ismini çokça duyduğumuz 3 kavrama sıkça vurgu yaparak İslam ülkelerinde boy gösterirler. Nedir bunlar bakalım :

    -Demokrasi
    -İnsan Hakları ve 
    -Dikta rejimlerle mücadele
    Konumuzla alakalı olan kısmını biraz açalım, “insan hakları kavramı” şimdilerde “kadına şiddete hayır” propagandasına bürünmüş şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Kulağa hoş gelen bu söylem, aşağıda izah edeceğimiz üzere “İstanbul sözleşmesinin” çıkış noktasını oluşturmaktadır. 

    Kamu baş denetçisi Şeref Malkoç geçtiğimiz aylarda “Eşler tartışıp sonrasında kadın karakola telefon açarak şikâyette bulunduğunda, koca evden uzaklaştırma cezası alıyor. Bu da haliyle kadına öfke ve şiddeti körüklüyor. “Meğer biz eşleri barıştırmak yerine ayrılsın diye kanun çıkarmışız” demişti. Cumhurbaşkanı baş danışmanı olan Şeref Malkoç’un bu sözleri, kadına pozitif ayrımcılığı ön gören İstanbul sözleşmesi ile ilgili tartışmaları tekrar Türk kamuoyu gündemine getirdi. 

    Sözleşme maddelerine, dünyanın farklı yerlerinden karşı çıkanların sayısı artarak devam etmektedir. Bazı ülkeler İstanbul sözleşmesine imza atmayıp red etmiş ve diğer bazı ülkeler ise çekince koyarak sözleşme maddelerini imzalamışlardır. Avrupa ve Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere, sözleşme maddelerine ağır eleştiriler yöneltilerek kaldırılmasından yana taraf olan devlet başkanları olmuştu. 
    “Bu ülkelerden biri olan Rusya Federasyonu, sözleşme maddelerini kabul ederek 1,5 yıl uygulamıştır. İstanbul sözleşmesinin uygulanmasından kaynaklı, Rusya’da boşanma ve aile içi şiddet vakalarında artışlar olduğunu gören Rusya Federasyonu, sözleşme maddelerini 
    1,5 yılın sonunda yürürlükten kaldırma kararı almıştı. 

    İstanbul sözleşmesine neden karşı çıkıldığını biraz açmak istiyorum:
    sözleşme, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığından bu ismi almıştır. Sözleşme TBMM tarafından 14 Mart 2012’de kabul edilip ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe konan uluslararası bir sözleşmedir. 
    İstanbul sözleşmesin kısa anlamını şöyle ifade edebiliriz : 
    “Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele” ismi ile telaffuz edilen Avrupa konseyi sözleşmesine verilen bir isimdir. 

    İstanbul sözleşmesinin Türkiye’yi ilgilendiren yönüne gelecek olursak. 
    TBMM’de ortak karar alıp uygulamaları imkansız gibi gözüken, 4 parti temsilcileri ne hikmetse İstanbul Sözleşmesi kararları konusunda ortak hareket ederek maddelerin geçmesini sağlamışlardır. Avrupa birliği ülkeleri içerisinde ilk imzayı atan ülke olarak Türkiye ilk sırayı almıştır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, sözleşmeye imza atan vekiller sözleşmenin içeriğine dair pek fazla bilgiye sahip olmadıkları görülmüştür. Daha sonra öğreniyoruz ki; sözleşme kapsamlı bir araştırma yapılmadan alelacele kabul edilmiştir. İstanbul sözleşmesi maddelerinin kabul edilmesinde, sözleşme maddelerinin görüşmelerine katılan 88 kadın ve LGBT dernekleri tarafından sürdürülen piyar çalışması çok etkili olmuştur. Bu derneklerin çoğu PKK ve sol örgütlerle ilişki içinde olup onlara destek verdiklerini belirtelim. Ayrıca partilerin oy kaybı endişesi, İstanbul sözleşmesinin 26 dakika gibi kısa bir sürede kabul edilip kanunlaştırılmasına zemin hazırlamıştır. 

    Sözleşme maddelerine bakıldığında,
    bilimsel çalışmadan yoksun ve direk aile’yi hedef alan ifadelere çokça yer verildiği bir metin karşımıza çıkmaktadır. Müslümanlar’ın kadim aile anlayışını yok sayan ve resmen ahlaksızlığı legal hale getiren sözleşme maddelerinden bazılarını sıralıyalım :

    . Cinsel yönelim serbestliği denerek, evli ve çocuk yaştaki kız çocukların zina yapmasını ve kadınların eşlerini aldatmasını kanunla teminat altına alınması. (MADDE, 4)

    . Eşler arasında Karı koca tabiri yerine, partnerler arası ilişki ifadesi kullanılarak, LGBT (homoseksüel, biseksüel, gay ve pedofili gibi sapkın ilişki türlerinin meşrulaştırılması ve bu kişilerin cinsel tercihleri yasayla koruma altına alınması. 
    (MADDE, 3 “b” fıkrası )

    . “Kadınlar ve erkekler için alışıla gelmiş roller ile mücadele” söylemiyle, farklı yaratılışa sahip kadın-erkek rol modelliğine karşı çıkılmış ve İslamın ortaya koymuş olduğu ahlak ve inanç ilkeleri yok sayılmıştır. 
    (MADDE,12 fıkra,1) 

    . Eşler arasında meydana gelen kavga ve küskünlüklerde, arabuluculuk gibi atılacak adımlar yasaklanarak, eşlerin ayrılmasını kanunla yasal hale 
    getirilmiştir. (MADDE, 48)

    . Eşine karşı maddi sıkıntı yaşatmak ve ekonomik odaklı acı, ızdırap, verecek her türlü olgu ve bunlarla tehdit etme gibi davranışlar, “cinsiyete dayalı şiddet” eylemi olarak kabul edilmiş olarak sayılması. (MADDE, 3)

    . “Cinsiyet rolleri ve bunlara saygı” başlığı adı altında, sapık cinsel istek ve arzuların, ilkokul dahil tüm eğitim kurumlarında öğretilmesi ve bu gayri ahlaki durumun, milli eğitim bakanlığı müfredatına eklenmesi için çalışma yapılmasının zorunluk hale getirilmesi. (MADDE, 14)

    İstanbul sözleşmesi, kadına cinsel şiddet olayını, kadın ve erkek rolleri  üzerinden ele alınıp, diğer risk faktörlerinin değerlendirmeye tabi tutulmaması, İstanbul sözleşmenin bilimsellikten uzak bir çalışma olduğunun en büyük kanıtlarından biridir. Yapılan bilimsel çalışmalarda, kadınların şiddete maruz kalmasına sebep gösterilen etkenlerden bazıları şunlar olmuştur. 
    . İçki
    . Uyuşturucu
    . Çocukken şiddete maruz kalma
    . Bazı depresip hastalıklar ve 
    . Ekonomik sebepler 
    İstanbul sözleşmesi, kadına karşı işlenen cinsel şiddet ve diğer her türlü fiilin dahil olduğu sebepleri arasında, akademik formasyonda hazırlanan diğer unsurları gözardı etmesi, sözleşmenin art niyet ve ideolojik kaygılarla kaleme alındığını ortaya koymaktadır.

    Sonuç olarak, İstanbul sözleşmesine atılan imza ile nelerin kabul edilmiş olduğuna bir bakalım :

    . Eşiniz başka bir erkekle beraber olabilir, bu duruma mudahale ettiğiniz an, kadına şiddet kapsamında yargılanırsınız.

    . İlk okul dahil tüm eğitim kurumlarında, homoseksüel, biseksüel, gay ve pedofili gibi sapkın ilişki türlerini, hayatın normal akışına uygun bir yaşam şekli olduğunu ve buna karşı çıkmanın yasalar nezdinde suç sayılacağını çocuklara anlatmak zorunluğunun olması. 

    . Eşinizin rızası dışında beraber olmaya kalkarsanız, cinsel istismardan yani tecavüzden ceza alırsınız. Sonrasını söylemeye gerek yok, en azılı tecavüz ve katillerin tutulduğu hücrelerde gün saymaya başlarsınız. 

    . Sözleşmeye göre, 15 yaşında bir kız çocuğu, istediği erkekle beraber olabilir. Ebeveynler tarafından bu duruma karşı çıkılması yasalara göre suçtur. Halihazırdaki TC mahkemeleri, 18 yaş altı evlilikleri suç saydığını ve sırf bu yüzden 8 bine yakın genç cezaevinde yatmak zorunda kaldığını söyleyelim. Daha açık konuşmak gerekirse, gençlere şunu tavsiye ediyorlar, evlilik yolu ile beraber olmayın ama bunun dışında, her türlü sapık cinsel birlikteliğin dahil olduğu ilişkide bulunabilirsiniz. Dolayısıyla şuan her türlü sapık ilişki, Türkiye Cumhuriyeti anayasasında İstanbul sözleşmesi maddelerine atıf yapılarak koruma altına alınmış durumdadır. 

    . Birlikte yaşayıp ama evli olmayan çiftler, daha önce yaşamış oldukları blrliktelikten dolayı eşinden nafaka talebinde bulunabilir. “Nitekim Ankara 2.Aile Mahkemesi, blr bayanın mahkemeye intikal eden davasını İstanbul sözleşmesine dayandırarak, erkeğin şikayetçi olan bayana evli olmamasına rağmen nafaka ödemesine hükmederek karara bağlamıştır.”

    . 6284 sayılı kanun maddesi içerisinde yer alan “Kadının Sözü Beyandır” maddesi İstanbul sözleşmesi esas alınarak çıkartılmıştır. Eşiniz size istediği iftirayı atabilir, istediği an sizin için evden uzaklaştırma kararı aldırta bilir, malınıza haciz koydurabilir. Kadın tarafından eşi ile ilgili ortaya atılan iddiaların gerçekliğine bakılmaksızın, “Kadının Beyanı Esastır” çerçevesinde değerlendirilip karara bağlanır.
    Yasalar suistimal edilerek erkek mağdur edilmiş ve eşler arasında olması gereken aile bağları zayıflatılmıştır.

    . Eşinize ekonomik sıkıntı yaşatırsanız,
    “cinsiyete dayalı şiddete” girer. Eşinize sert şekilde bakarsanız “Kadına yönelik şiddet” kapsamında değerlendirildiğinden, kadının beyanı esas kabul edilerek mahkum olup cezaevine girmeniz, yürürlükte olan kanunlarla pekala mümkün ve bu şekilde ceza alan binlerce erkek var.

    Yukarıda özetlemeye çalıştığımız İstanbul Sözleşmesinin hayatımıza olumsuz yansımalarına bakıldığında, aile kurumu üzerinde oluşturduğu tahribat sanılanın aksine çok daha büyük olmuştur. Sözleşmeye imza atan partiler, yapılan hatayı düzeltmek yerine basına bazı açıklamalarda bulunarak kendilerini savunma yoluna gitmişlerdir. Onlardan biride şu. Akparti İstanbul sözleşmesinin 3.maddesinde geçen
    partnır sözcüğü yerine, ebeveyn sözcüğünü, 73.maddede geçen ev içi şiddet sözcüğü yerine ise aile içi şiddet gibi tercüme yoluyla sözleşme maddelerini yumuşatma ve revize etme yoluna gittiğini söylüyor. Ama bu çabanın uluslararası hukukta bir karşılığının olması mümkün değil. Çünkü uluslararası sözleşmelerde imza atılan metin esas alınarak kararlar verilir.

    İstanbul sözleşmesinin, pek çok maddesi Türk Anayasasına aykırı ifade ve kararlar içermektedir. Türkiye’nin imzasının olduğu uluslararası sözleşmeler gereği, İstanbul sözleşmesi maddeleri, Türk hukuk sistemiyle çelişen hükümler ihtiva ettiği durumlarda, Türk yargısı İstanbul sözleşmesi maddeleri doğrultusunda karar vermek zorundadır. Bu bağlamda Anayasa mahkemesi ve yerel mahkemelerin verdiği kararlar bu istikamettedir. “İstanbul Sözleşmesi” Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına müdahale sayılacak maddeler içerdiğinin altını ayriyeten çizmek gerekir.

    İstanbul sözleşmesi ve bu tarz yapılmış çalışmaların asıl hedefi herhangi bir cinsiyete sahip olmayan, ahlaksız ilişki ve birliktelikleri meşrulaştırmak. Evliliğin ortadan kaldırıldığı ve aile kavramının tamamen dejenere edildiği kimliksiz, kişiliksiz bir nesil yetiştirmek istenmesidir. Erkek ve kadın rollerinin sentezlendiği bir yerde aile olmayacaktır. Ailenin olmadığı yerde hayatın akışına uygun, üreme ve çocuktan bahsetmek imkansız hale gelecektir.

    Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz :
    Muhafazakar bir parti olarak bilinen Akparti hükümeti, Türk aile yapısına kurulmuş bir tuzak olan İstanbul sözleşmesine imza atarak partiye oy vermiş milyonlarca insanı hayal kırıklığına uğratmıştır. Parti tarafından buna benzer atılmış adımlar, dindar kesim ile Akparti arasındaki makasın açılmasına sebep olmuştur. Alınan yanlış kararların panzehiri İstanbul sözleşmesi gibi ucube karardan biran önce geri dönülmesidir. 
    Recep Tayyip Erdoğan’a her türlü desteği veren, dindar insanların hassasiyetleri dikkate alınmadan alınan tüm kararların, mutlaka sosyo-politik bir bedeli olacaktır. 

    Dolayısıyla mevcut koşulların daha fazla sürdürülemeyeceğinin bilinmesi gerekir. Partiye duyulan ilgi, yerini nefret ve öfkeye bırakacaktır. İstanbul sözleşmesi gibi kabul edilen anlaşmaların, Türk aile yapısının çözülmesine ve toplumsal bir dizi travmalara yol açacaktır. İçinde bulunduğumuz şartların Akparti hükümeti açısından mutlaka yıkıcı sonuçları olacağının da ayriyeten bilinmesi gerekir. Yürürlükte bulunan Türk hukuk sistemiyle, Erdoğan tarafından her evli çifte tavsiye edilen 3 çocuk ve dürüst liyakat sahibi Ömerleri arzu etmenin, ütopyadan öteye geçmeyeceğinin görülmesi daha gerçekçi olacaktır.

    “ALLAH’IM BİZİ VE NESLİMİZİ YAKITI İNSANLARDAN VE TAŞLARDAN OLAN, CEHENNEM AZABINDAN KORU.” Amin

    Selam ve Duayla 

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.