YAZININ SESLİ ANLATIMI
Danimarkalı siyasetçi Rasmus Paludan, Stockholm’da Kur’an yakma eyleminden sonra İsveç polisinin koruması altında Türk Büyükelçiliği önünde de Kur’anı yaktı. Paludan, Türk Büyükelçiliği önünde peygamber efendimize yönelik hakaret içeren bir de karikatür açtı. Buna benzer olayları Avrupa ülkelerinde görmek artık sıradanlaştı. İslam düşmanı Fransız karikatür dergisi Charlie Hebdo, peygamber efendimiz Hazreti Muhammed’e çirkin ifadelerin olduğu resimler yayınlamıştı. İslâm ülkelerinde, bu çirkin yayınlara yüzlerce müslümanın canına maal olacak tepkilere neden olmuştu. Bu tarz İslam’a hakaret ve aşağılama içeren birçok örnek verilebilir.
Batının, (1) İslâm ve onun mukaddes değerlerine karşı göstermiş olduğu düşmanca tavrı anlayabilmek için, şu soruya cevap aramamız gerekir diye düşünüyorum.
BUNU NEDEN YAPIYORLAR?
İslamiyet’in ortaya çıkması ve ardından hızla tüm dünyaya yayılmaya başlaması.. İslam fetihlerinin çoğalması, İslam orduları fethettikleri coğrafyalara düzen ve asayiş getirmesi, gittikleri beldeleri İslam’la özgürleştirmeleri dikkatlerden kaçmıyordu.. Doğal olarak bu durum İslâm dininin yayılmasını sağlıyordu. İslam’ın fetih ve yapılan tebliğler yolu ile büyümesi, Avrupa devletlerinin, Hristiyan kimliğinine sıkı sıkıya sarılmalarının başlıca sebeplerinden sayılabilir. İslam’ın yükselişi karşısında Hıristiyanlar, birliklerini pekiştirme yoluna gittiler. Avrupa halkı siyasi, politik, ekonomik ve göçmen sorunları gölgesinde Kilisenin kışkırtması sonucu, Avrupa toplumunda İslam karşıtlığı güç kazandı. Batı toplumunun İslam’a düşmanlık içeren materyaller konusunda zengin bir arşivinin olduğu bilinen bir gerçek. Dolayısıyla ortaçağ yazılı kilise metinlerine baktığımızda; İslamiyet ve Hazreti Muhammed karşıtlığı ile alakalı bolca dokümanın olduğu göze çarpıyor. Kilisenin, neşrettiği bu metinler sayesinde 21.yuzyıl Avrupa’sın da popüler hale gelen; İslam karşıtlığının nedenleri hakkında bizlere fikir vermesi açısından önemlidir.
Hristiyan dünyasında İslâm dini ile ilgili oluşmuş yaygın kanaat, korku ve endişe kaynaklıdır. Müslümanlar, onları yok etmeye, öldürmeye gelen bir düşman olarak tanımlanır. Hristiyan ilahiyat metinlerinde; Hazreti Muhammed’in sahte bir peygamber (haşa) olduğunu, İslam’ın cani merhametsiz ve kılıç gücüyle yayılan bir din olarak anlatıldığını görmekteyiz.
Edward Said’in, şimdiden klasikleşen Oryantalizm kitabında dile getirdiği gibi batı, bir öteki yaratmak için İslamı, müslümanları, bilinçli bir şekilde yanlış okumaya tabi tutmuştur. Öte yandan Edward Said, bazı medya organlarında İslam ile ilgili yapılan kasıtlı yorum ve analizler neticesinde, Batılı toplumların, bilinçli olarak yanlış yönlendirildiğinin altını özellikle çizmektedir.
Şimdi! geçmişten günümüze müslümanlara beslenen düşmanlığı anlamamıza ışık tutacak bir betimleme yapacak olursak, günümüz ile geçmiş arasında güçlü tarihi bağların olduğu görülecektir. Batılı ülkeler tarafından, İslam’a ve müslümanlara gösterilen düşmanca tavırları anlamak ve bu insanların, İslâm la ilgili şuur altında barındırdıkları; nefret, korku ve endişe kaynaklı vehimler tarihten bağımsız izah edilemez. Burada, siyasi, ekonomik ve kültürel farklı parametrelerden oluşan birden fazla sebep sıralanabilir. Konunun muhtevasını uzatmamak için, müslümanlara karşı ortaya konan nefretin kırılma anları ve bu yanlış algıyı besleyen sebeplere öncelik vererek konuyu açmak istiyorum.
Oryantalizm – (Doğubilimi) olarak adlandırılan çalışmalar, başlangıçta Doğu ve İslam dünyasını keşfetme amaçlı akademik bir çalışma olarak ortaya çıktıysa da, zamanla bu araştırmaların objektiften uzak İslam’a düşmanlık yapanlara, malzeme üreten bir dolgu vazifesi olarak görüldüğü anlaşılmıştır.
İslam’ın, batılı halklar tarafından yanlış anlaşılmasında “Oryantalistlerin” İslâm ülkelerinde yaptıkları araştırmaları çarpıtarak kasıtlı ve iftiraya varan kitaplar neşretmeleri kitlelerin manipüle edilmesinde önemli bir işlev görmüştür. Hıristiyan din adamları tarafından kaleme alınan bazı Kitaplar, daha sonra inşa edilen İslam algısını olumsuz yönde beslediğini görmekteyiz. Bu kitapların en meşhurlarından biri ”Teolog Yuhanna’ya” aittir. Aziz Yuhanna, İslam’la ilgili yaptığı tespitler aynen şöyle: İslam, Hıristiyanlıktan doğmuş sapkın bir mezheptir. İslamın peygamberi Muhammed ise, ilahi kitapları gizlice okuyarak çarpık bir din uydurmuş ve kendisini de peygamber ilan etmiş (haşa) bir yalancıdır.
“Papa II.urbanus’un çağrısıyla başlayan, yaklaşık iki asır süren (1095 – 1272) tarihleri arasında 8 defa yapılan Haçlı Seferleri..”
Haçlı seferlerinin, ekonomik ve siyasi sebepleri yanında en önemli motivasyon kaynağı “Katolik kilisesinin” inanç öğretileri olmuştur. Papa II. Urbanus’un, müslümanları şeytanlaştırarak Hristiyan halkın hedefi haline getirmiştir. Cennete gitmek ve zengin olmak hayaliyle kandırılan binlerce Hristiyan’ın Haçlı ordusuna katılımı sağlanmıştır. Gözü dönmüş bu katil sürüsü, Kudüs’e varıncaya kadar; yol üzerinde yağma, tecavüz ve kadın çocuk diye bakılmaksızın binlerce masum insanı katlettiler. Bununla yetinmeyen bu barbarlar, Kudüs’ün işgali ile beraber hiç kimseye acımadan katliamlara ara vermeden devam ettiler. Her yaştan müslümanların maruz bırakıldığı bu ölüm ve vahşet senaryosu, Hristiyan din adamı papazların, İncil ayetleri ile askerleri teşvik ederek günlerce sürmesine neden oldu. Kudüs sokakları kan kokusundan durulamaz hale geldi.
Ama müslümanlar, Kudüsü Haçlılardan geri aldıkları zaman bu katil sürüsü gibi yapmadılar. 2 Ekim 1187’de Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı” Haçlı vahşetinden kurtaran Eyyubi İslam Devletinin kurucusu, büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyubi, şehir halkına Hazreti Ömer gibi adaletli davranmıştır. Hristiyan ve Yahudi’lerin dahil olduğu, hiç bir din mensubuna zarar vermemiş, onlara inançlarını rahatlıkla yaşayabilecekleri teminatını vermiştir.
“Endülüs Emevi İslâm Devleti’nin Kuruluşu, (711 1492)
İber Yarımadası’ndaki Müslümanların yaşadığı bölgeye verilen addır. 1600 yılında Müslümanların hakimiyeti son bulmuştur.”
(711 yılında) fethedilen Endülüs toprakları, 1492’ye kadar yaklaşık 8 asır müslümanların hâkimiyetinde kaldı. Müslümanlar, bölgede yaşayan Hristiyan halka çok iyi davrandı. Onlar, inançlarını özgürce yapmaları için her türlü ortam sağlandı. Endülüs toprakları Hıristiyanların eline geçtikten sonra Müslüman halk, aynı hoşgörüyü maalesef göremediler. Bölgede uygulanan “Reconquista” (2) politikaları yüzünden İslam adına ne varsa yok edildi. Katolik kiliseye sıkı bir bağlılığı olan Krallar, Gırnata’ya Kont Tendia’yı, vali olarak, Hernando Talavera’yı da, piskopos olarak atadılar.
Endülüs’te yaşayan Müslümanlar;
Din değiştirme, sürgün, tecavüz, camiilerin yıkılıp Katedral ve kiliseye dönüştürülmesi, çocuklar Hristiyan yapılmak için alıkonması, erkeklerin hadım edilmesi, din değiştirmek istemeyen Müslümanların diri diri yakılmasına kadar varan işkence, zulüm, her türlü insanlık dışı baskı ve asimilasyon uygulandı. Katolik papazların, teşviki ile başlatılan katliam ve baskılar sonucu: Hristiyanlığa geçen Moriskolar da (3) dahil edilerek kadın, çocuk, yaşlı bakılmaksızın binlercesi yakılarak veya farklı işkence yöntemleri ile öldürüldüler.
Hristiyan batı dünyasının, İslâm karşıtı söylem ve düşmanlığına geçmiş dönem uygulamalarına dair tarihten sayısız örnek vermek mümkün. Günümüze gelindiğinde durumun geçmişten pek farklı olmadığı verilecek örneklerden anlaşılacaktır.
İngiltere’nin eski başbakanı Margaret Teacher, 1990 NATO zirvesinde yaptığı konuşmada, düşmanın renginin artık YEŞİL olduğunu ifade etmişti.1990 NATO Varşova Paktı’nın sona ermesinden sonra ilk yapılan zirvede, NATO nezdinde düşman, Komünizme atıfla KIRMIZI renkle ifade ediliyordu. Soğuk Savaş sonrası düşman İslam ve Müslümanlar oldu, simgesi ise Yeşil olarak tanıtıldı.
11 Eylül 2001’de, ikiz kulelere ve Pentagon’a yapılan saldırı ardından ABD başkanı George Bush, şu cümleleri sarf etmişti: Bu savaş terörizme karşı yürütülen Haçlı seferi olacaktır ve bu savaş uzun zaman alacaktır. Dünyanın her bölgesindeki her bir ulusun bir karar alması gereken zamandır bu. Ya bizimle beraber olurlar ya da teröristlerle beraber olurlar. Saddam Hüseyin esir alındığında: ABD Başkanı Irak halkına, özgürlüklerini vererek Tanrı’nın işini yaptığını söylemiştir.
2011 yılında Fransa Devlet başkanı Sarkozy, Müslüman ülkesi olan Libya için: Libya’ya karşı NATO’nun kullanılması bir Haçlı savaşıdır demişti. Rusya başbakanı Putin, Fransa İçişleri bakanı Claude Gueant’la birlikte, Libya’ya yönelik harekâtın Haçlı seferi olduğunu söylemişlerdi.
Avrupa, mesele İslam olunca insan hakları ve özgürlükler rafa kalkıyor. Örnek: Fransa’da dünyaca ünlü yazar Roger Garaudy, kitabında Yahudilere Karşı, soykırım yapılmamıştır yazdığından ötürü, kitabının yasaklanması ve Yahudilere soykırım yapılmamıştır söyleyene Hapis Cezası verilmesi gibi yüzlerce örnek uygulama var.
Avrupa ve farklı coğrafyalarda bulunan Ülkeler’de; İslam karşıtı politika ve siyaset yapan parti, dernek ve siyasi oluşumlar, batılı halklar tarafından kabul görüp benimsenmesi, bakıldığı zaman çok net görülecek tehlikeli bir gidişata işarettir. İslam karşıtlığı düzleminde siyaset yapan partiler; seçimleri kazanarak iktidar olmuşlar veya sayısal olarak çok güçlü bir muhalefet partisi haline dönüşmüşler.
.Eski Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz.
.Fransa Aşırı Sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Marine Le Pen.
.İtalya başbakanı aşırı sağcı lider Giorgia Meloni.
.Hollanda Aşırı Sağcı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders.
.Almanya’nın İslam ve göçmen karşıtı aşırı sağcı partisi AfD’nin eş başkanı Tino Chrupalla.
.Hindistan Başbakanı Narendra Modi,
Bu parti liderlerinin ortak özelliği; İslâm düşmanlığı ve Göçmen karşıtı siyaset yaparak bulundukları ülkede; başbakan veya parlementonun en büyük muhalefet partisi konumuna gelmeleridir.
Batının, iki yüzlü olduğuna dair bir örnekte, Ermeni’lerin 1992 yılında, Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinde yüzlerce kadın ve çocuk, Ermeni askerleri tarafından işkenceyle öldürüldü. Hristiyan Avrupa ülkeleri, her platformda Ermeni tezlerini savundu ve yaşanan katliam görmezden gelindi. Avrupa ülkeleri, soykırım meselesinde yine Ermeni Devleti’nin yanında durdu. Çünkü Azeri Türkleri müslüman, Ermeniler ise Avrupalılar gibi Hristiyan dinine mensuptu.. “Ermeniler soykırım yapmıştır” demek bile pek çok Avrupa ülkesinde ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeyip bunu söyleyenler cezalandırılıyor. Avrupa’nın pek çok ülkesinde, anti-Semitist yasalar nedeniyle İsrail’e karşı, sıradan eleştiriler dahi yapılamıyor. Yargı eliyle bunu dile getirenler ceza alıp hapse girebiliyor.
1995’in Temmuz ayında Srebrenitsa’da, Sırplar tarafından 2.dünya savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan en büyük soykırım gerçekleştirildi. Savaşta yaklaşık 312.000 kişi hayatını kaybetti. Sırplar, binlerce Bosna Hersek halkını sırf müslüman oldukları için katletti. Sırplar’la, aynı dini paylaşan Hollandalı askerler, Birleşmiş Milletler (BM) gücü olarak 1995’te, toplama kamplarında kalan Boşnakların güvenliğini sağlamak için Srebrenitsa’ya gitti. Hollandalı askerler, kendilerine sığınan 25.000 Boşnağı, Sırplara teslim ederek katliama ortak oldular. Bu savunmasız masum insanların; 20.000’ne yakını Hristiyan Sırp katiller tarafından öldürüldü.
Fransa, 2021’de “Fransa islami Prensipler Tüzüğü” adında bir tüzük çıkarılıp yürürlüğe kondu. Fransa’da, faaliyet gösteren pek çok İslami sivil toplum örgütleri, tüzük içerisinde yer alan bazı maddelerin İslam’a aykırılığı nedeniyle imza atmamışlardı. Fransa İçişleri bakanlığı, tüzüğün imzalanması için muhataplarına baskı yapmaktan çekinmemiş ve bu olay Fransız basınında kendine genişçe yer bulmuştu.Tüzükte, yer alan bir madde de aynen şunlar yazılıydı. Fransız Cumhuriyet İlke ve Kuralları, Müslümanların tüm dini değerlerinden Daha Üstündür. Dayatılan bu metin, tüm baskı ve tehditlere rağmen!
Fransa’da faaliyet gösteren; Türkler’in de içinde bulunduğu; IGMG, DİTİB ve Tebliğ Cemaati gibi kuruluşlar, taslak yeniden düzenlemeden imza atmayacaklarını beyan etmişlerdi.
İslam dünyasını çok yakından ilgilendiren ve yukarıda bazı örnekler verdiğimiz, İslâm karşıtlığını besleyen en önemli konuların başında “Katolik Okullar” meselesidir. Özellikle son dönemde Avrupa parlamentosunda, Türkiye’nin de dahil olduğu İslâm ülkeleri ile alakalı çıkan olumsuz kararlarda, Katolik Kiliselere bağlı okulların katalizör gücü, yabana atılmaması gerekir. Çünkü! bu Kiliselere bağlı binlerce eğitim kurumları, Avrupa Parlamentosu üzerindeki etkisi tartışma götürmez bir gerçektir. Aşağıda vereceğimiz İstatistik veriler bunu doğrulamaktadır.
Özellikle Avrupa ülkelerinde pek çok siyasetçinin yolu bu okullarla kesişmektedir. Bu siyasilere dair bazı örnekler vermek gerekirse..
3 kızını Katolik Okullarına gönderen Fransa, Eski Milli Eğitim Bakanı “Luc Ferry” daha önce uzun süre Fransa Milli Eğitim Bakanlığı yapmış “François Bayrou’da” 6 çocuğundan 3’nü bu okullarda okutan siyasiler arasındadır.
“250 binin üstünde müslüman ailelerin çocukları da bu okullarda eğitim görmektedir. Can sıkıcı olan bu durum, ayrıca tartışılması gereken önemli bir konu başlığıdır.”
Eğitim alanında faaliyet gösteren Katolik Okullar; UNESCO, UNICEF, ECOSOC, FAO, BIT, Avrupa Konseyi, Afrika Birliği Teşkilatı ve OEA gibi Birleşmiş Milletler’e bağlı bütün uluslararası kuruluşlarla işbirliği halindeler. Katolik okullar; 40 milyon öğrenciye aynı anda eğitim vermektedir. Afrika’da 9,5 milyon, Amerika’da 12 milyon, Asya’da 10 milyon, Avrupa’da 9 milyon ve Okyanus devletlerinde 800 bin öğrenci bu Katolik Okullarda eğitim görmektedir. Katolik Okulların en yaygın bulunduğu ülkelerden birisi olarak nüfusunun %80’inden fazlası bu mezhebe bağlı bulunan ve Kilisenin ablası/La Fille Ainée de ’Eglise sıfatını kullanan Fransa’dır. Fransa’da özel okulların %95’i Katolik okuludur. Ana sınıfından tutun Lise son sınıfına kadar, bütün eğitim kurumlarında yaklaşık 13 milyon öğrenci okumaktadır. 67 milyon nüfusa sahip Fransa’da, her dört kişiden birisi hayatının bir döneminde bu okullara mutlaka devam etmiş veya çocuklarını göndererek eğitim almasını sağlamıştır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında şu tespitlerin önemini özellikle vurgulamak gerekir. Batılılar tarafından, İslâmi değerlere karşı ortaya konan düşmanca tavırlar, ekonomik, siyasi ve politik birçok nedeni olmakla beraber!
Asıl motivasyon kaynağının, Kilise odaklı Hristiyan din adamları tarafından yürütülen siyasi çalışmalardır. Hristiyan öğretisinin Tarihi backgroundun da varolan: İslam düşmanlığı, şimdilerde Kiliselerin çok etkin şekilde organize ettikleri “Katolik okullar” vasıtasıyla yapılmaktadır. ABD ve Avrupa’nın öncülüğünde, İslâm karşıtlığına soyunan parti ve kuruluşlar, birçok ülke yönetiminde etkin bir şekilde faaliyet gösterdiklerini tekrar vurgulamak istiyorum. İleri ki zamanda, İslam ve onun değerlerine yapılan düşmanca eylemler artarak devam edecektir. Bu durumu iki ana başlık altında toplayabiliriz; Batı toplumunda, İslâm ve yabancı düşmanlığı yapan siyasi partiler karşılık bulup hızla büyüyor olmaları.. Diğer bir neden ise; Kilisenin, siyasi partiler içinde çok güçlü bağlarının olması. Son dönemde Avrupa Parlamentosunda, müslümanlar aleyhine çıkan kararları bu bağlamda okumak gerektiğine inanıyorum.
Şahsen, batılılar tarafından müslümanlara karşı gösterilen; kin, nefret ve yapılan düşmanlığa pek şaşırmıyorum. Hristiyan dünyası inançlarının gereğini yapıyor. Asıl şaşılacak! bu yapılanlar karşısında İslam dünyasının içine düştüğü aciz ve çaresiz durumudur.
Konumuzun, bir nevi özeti sayılabilecek yüce Allah’ın, ilahi bu buyruğunu hatırlatmak istiyorum.
RABB’İM ŞÖYLE BUYURUYOR
“Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler ve Hıristiyanlar senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.”
(Bakara Suresi – 120)
1. yazımızda sık sık “Batılı devletler diye” vurgu yapılacaktır. Batıdan kastımız 18.yüzyıl sonrası; Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve bazı Asya ülkeleri kastedilmektedir.
2. reconquista: Endülüs döneminde İber Yarımadasında bulunan Hristiyanların, Müslümanları ortadan kaldırma amaç ve çabalarına verilen addır.
3. moriskolar, 1500 lü yıllarda Endülüs İslam Devleti, tamamen yok edildikten sonra Müslümanların ve Yahudilerin, İber Yarımadası’ndan sürülmesi üzerine vatanları İspanya ve Portekiz’den, ayrılmamak için Hristiyanlığa dönen Müslümanlara verilen isimdir.
Selam ve Duayla
Nejdet Demirel