ref: refs/heads/v3.0
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3713
EURO
35,0024
ALTIN
2.325,92
BIST
9.099,63
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

KUR-AN BİZE YETER Mİ?

19.05.2021 14:11
A+
A-

Bazı sözler vardır ki ilk bakışta çok doğru gibi duruyor. Bazı sözlerde vardır ki çok masumane görünüyor. Bir söylemi doğru anlaya bilmek için o söz nerede kim veya kimler tarafından ne amaçla söylendi bunları görmeden sözü salt olarak anlamaya çalışırsak o söylemi ya yanlış, ya eksik yada anlamak istediğimiz şekilde anları. ‘’Kur’an bize yeter’’ söylemini de bu şekilde anlamak zorundayız.

Kur’an ana kaynak olarak elbette ki bizlere yeter. Hangi Müslüman Kur’an bana yetmez diye bilir? Elbette ki demez ve diyemez de. Zaten hiç aklı başında bir Müslüman da böyle bir şey iddia etmemiştir. Kaynaklarımıza baktığımızda (Tefsir, Fıkıh, Akaid, vs) İlk baş vurulan delil getirilen kaynak Kur’an’dır. Hakikat bu iken özellikle son 200-250 yıldır bazı insanların kalkıp sadece Kur’an bize yeter Kur’an tek kaynağımızdır demelerindeki gerçek sebep nedir? Bunlar gerçekten söylediklerinde samimi midirler? Kur’an böyle emr etmiş te 1300 yıla yakın herkes yanlış anlamış yanlış mı uygulamış. Buna Hz. Peygamber ve ilk devir Müslümanları da dahil. Yoksa kazın ayağı göründüğü gibi değil de, bu masumane söylem üzerinden İslama bir operasyon mu çekilmek istenmektedir? Bunları delilleri ile ortaya koymaya çalışalım.

Kur’an bize yeter. Kur’an tek kaynaktır başka hiçbir kaynağa ihtiyaç yoktur söylemini dile getirenlerin tarihi arka planlarını da bilmeden bu sorulara sağlıklı bir cevap vermek mümkün değildir. Önce bu tarihi arka plan hakkında bira bilgi vereyim daha sonra taşlar yerli yerinde otursun ki, büyük resmi hep beraber görelim.

Kur’an bize yeter söylemini ilk dile getiren insanlar Ahmed Sahid Han ve onun talebesi Abdullah Çekrealevi’dir. Hindistan’ın İngilizler tarafından işgal edildiği dönemlerde ortaya attıkları bir akımdır. İngilizler toplumları sömüre bilmek için onların arasına nifak tohumu ekmede çok mahir bir millet dir. Nitekim bu adamlar eliyle, İslam’ı Protestan’ca okuma anlama ve yorumlama işini bunlara havale ettiler. Ne zaman ki bu söylem o kıta alimleri tarafından sert bir tepki ile karşılaştı, İngilizler bunların elebaşlarını İngiltere’ye götürüp Oxford’a eğitmiştir. Bu bile İngilizlerin bu konudaki rolünün ne derece aşikar olduğunu göstermeye yeter. Bu kısa tarihi bilgiyi verdikten sonra konuya geçelim.

Önce bu söylemi dillendirenlerin argümanlarına bir bakalım, bunlar neden Kur’an tek kaynaktır diyorlar ve amaçlarının ne olduğu konusuna daha sonra detaya geçeceğim. Bunlar ilk önce delillerini Kur’an’dan getiriyorlar. Kur’an’dan delil olarak getirdikleri ayetlere bir bakalım. “Kitap’ ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” 6 Enam Suresi 38’’ “Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..”16 Nahl Suresi 89. Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için HER ÖRNEĞİ gösterdik… [Rum Suresi, 58]
Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?29 Ankebut Suresi 51
“De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” Ahkaf 9

Bu ve benzeri ayetleri getiriyorlar. Rasule itiat ile ilgili ayetleri de yorumlarken Rasulün ya Kur’an olduğunu, yada Resul elçidir, elçi ise getirdiğini tebliğ eder elçinin getirdiği de Kur’an’dır. Diyerek Resul ve Nebi kavramlarını biri birinden ayırıp Nebinin ise sıradan Muhammed olduğu yani lakabı görürler. Bu yolla da Hadisleri toptan red ederler. Hadisleri inkar ederken hem Kur’an’ın yukarıda zikr ettiğimiz ayetlerini delil getirirler, hem de hadislerin 200-300 yıl sonra yazıldığından dolayı bağlayıcı olamayacağını çünkü bize sağlıklı gelmediğini iddia ederler.

Bizler ise bunların delillerinin sağlam olmadığını ayetleri manüpüle ettiklerini kavramları ise işlerine geldiği gibi yorumladıklarını söylüyoruz. Ayetlerin bazen sözlük anlamlarını, bazen de filolojik olarak ele alır kendi oluşturdukları ideolojiye uydurmak içinde alakası bir yol izlerler. Kavramlara kendilerince mana verdiklerini görürsünüz. Aynı şeyleri Kur’an ayetleri içinde yapmaktan kaçınmıyorlar. Tarihsel konularda da asla doğru hiçbir şey söylemiyorlar. Şimdide bunların bu hileleri nasıl yaptıklarını ve bununla ne amaç edindiklerini delilleri ile ispatlamaya çalışalım.

Bunların çokça delil olarak kullandıkları ayetlerin başında Enam-38. ayeti gelmektedir. Bu ayetten başlayalım. Onların bu ayetten kast edilenin Kur’an’ın dışında İslam’ı yaşamak için hiçbir kaynağa ihtiyaç bırakmadığının delili olarak bize sunuyorlar değil mi? Şimdi bu ayeti iyice inceleyelim gerçekten ayet bunumu kast ediyor? Ayetin tamamının mealini verelim daha sonra önceki ve sonraki ayetlerle (Siyak ve sibakı ile) beraber verelim ki ayet net olarak anlaşılsın. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. (Enam-38)

Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (Enam-35)

Ancak dinleyenler icabet eder. Ölüleri (ise,) onları da Allah diriltir. Sonra O’na döndürülürler. (Enam-36)

“Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: Şüphesiz Allah, ayet indirmeye güç yetirendir.” Ama onların çoğu bilmezler. (Enam-37)

Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. (Enam-38)

Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar. (Enam-39)

Ayetleri iyice incelediğimizde görüyoruz ki burdaki anlatılan her şey Kainat ile ilgilidir. Burdaki kitap ise Kur’an değil levh-i mahfuzdur. Zaten aklende herşeyin Kur’an’da yazılmadığı görülmektedir. Çünkü Kur’an ne mühendislik ne de bir uzay kitabıdır. Kaf-4 ayette ise Levh-i mahfuz olduğu zaten apaçık ‘’ Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf-4) Görüyormusunuz bu ayeti nasılda kendi ideolojilerine uygun hale getirmeye çalışıyorlar değil mi? Sadece bu ayet mi diğer delillerine de bakalım

Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl-89) Bu ayette kast edilenin Kur’an-ı Kerim, insanlığın muhtaç olduğu ve ilahi bir aydınlatma olmadan ulaşamayacağı helal-haram, sevap-günah konularına dair bilgileri ana hatlarıyla açıklamıştır. Kur’an, hükümleriyle amel edenler için bir hidayet ve rahmet vesilesi, Allah’ın birliğini tanıyıp O’na saygıyla itaat edenler için Allah’ın cömertliğini ve lutufkarlığını bildiren bir müjdecidir bunu nasıl anlıyoruz. Kur’an’ın kendisinden bakalım Allah Kur’an’da şöyle buyurur: ‘’ (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (Nahl-44) Şayet yukarıdaki ayette anlatılanın Kur’an’cı ların iddia ettiği manada olsaydı Allah Nahl-44 ayette bunu emr etmezdi.

Birbaşka delilleri Rum-58. Ayeti. Biz bu ayeti de siyak ve sibakı ile verelim sonra ayetin gerçekten bize verdiği mesajın Kur’an’cı ların anlamak ve anlatmak istediklerinden nekadar uzak olduğunu ortaya koyalım.
Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. (Rum-55)

Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: “Andolsun, siz Allah’ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz.” (Rum-56)
Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum-57)
Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: “Andolsun, siz Allah’ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz.” (56)

Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (57)

Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkâr edenler, mutlaka: “Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz” derler. (58)

İşte Allah, bilmeyenlerin kalblerini böyle mühürler. (59)

İşte Allah, bilmeyenlerin kalblerini böyle mühürler. (Rum-59)
Kıyamet koptuğunda günaha saplanmış olanların ancak kısa bir süre kaldıklarını söyleyeceklerinin belirtildiği 55. ayette nerede kaldıklarıyla ilgili bir açıklama bulunmadığı için, burada, dünyada veya kabirlerde geçirdikleri ya da dünyanın sona ermesiyle haşir günü (öldükten sonra dirilme vakti) arasında geçen sürenin kastedilmiş olabileceği anlaşılmaktadır. 58. ayette Kur’an’da insanlar için her türlü örneğin verilmiş olduğu ifade edilirken, Allah’ın varlığı, birliği, Kur’an’ın Allah katından geldiği, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilecekleri hususunda inkarcılara hiçbir mazeret bırakmayacak açıklıkta kanıtlar getirildiği ve uyarılara yer verildiği, bundan sonra inkarcılıkta direnmenin katı bir inattan başka bir şey olmadığı ve Hz. Peygamber’e hiçbir kusur izafe edilemeyeceği anlatılmış olmaktadır

Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kur’an’cıların ayetleri nasıl bağlamından kopartarak kendi ideolojilerine payanda yaptıklarını görüyoruz.

Şimdi de başka bir delil olarak sundukları Ankebut 51. Ayeti inceleyelim.

Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (Ankebut-50)

Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut-51)

De ki: “Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah’ı inkâr edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.” (Ankebut-52)

Peygamber dönemindeki inkarcılar, genellikle iyi niyetli olarak Resul-i Ekrem’in gerçekten peygamber olup olmadığını öğrenmek, dolayısıyla gerçeği anlamak için değil, fakat sırf akıllarınca onu güç durumda bırakmak maksadıyla sık sık geçmişteki bazı peygamberler gibi onun da hissi (duyulara hitap eden) mucizeler göstermesini isterlerdi. 50. ayette öncelikle mucize göstermenin Allah’a ait olduğu, Peygamber’in görevinin ise insanları inanç ve amel hayatı konusunda uyarmak ve aydınlatmaktan ibaret bulunduğu bildirilmekte; 51. ayette ise çok önemli bir noktaya dikkat çekilmektedir: “Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu?” Şu halde Peygamber efendimizin en büyük mucizesi Kur’an’dır; insanlara asıl gerekli olan, gelip geçici hissi mucizeler değil, benzerini asla ortaya koyamayacakları, hayatın her anında feyzinden yararlanmaları mümkün olan bu ebedi mucizedir.Bunların bu ayeti nasıl manüpüle ettiğini de bu şekilde görmü şolduk.

Bir başka delilleri ise Ahkaf-9 ayet şimdi de bu ayeti inceleyelim.
Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, o inkâr edenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: “Bu, apaçık bir büyüdür.” (Ahkaf-7)

Yoksa: “Kendisi onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer ben uydurdumsa, bu durumda siz, Allah’tan bana (gelecek) hiç bir şeye malik (engel) olamazsınız. Sizin kendisi (Kur’an) hakkında, ne taşkınlıklar yaptığınızı O daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Ahkaf-8)

De ki: “Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.” (Ahkaf-9)

De ki: “Gördünüz mü-haber verin; eğer (bu Kur’an,) Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid bunun bir benzerine şahidlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez. (Ahkaf-10)

İnkar edenler, iman edenler için dediler ki: “Eğer O (Kur’an veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup-yetişemezlerdi.” Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden: “Bu, eski bir yalandır” diyecekler. (Ahkaf-11)
Burada peygamberliğin başlıca özellikleri şöyle sıralanıyor: a) Bütün peygamberler temel özellikler bakımından birbirine benzerler. Daha önce bir peygamberi tanımış ve ona inanmış olanların sonra gelen hak peygambere inanmasında güçlük olmamalıdır. b) Peygamberler de dahil olmak üzere Allah’tan başka hiçbir varlık –istisnai durumlarda Allah bildirmedikçe– gaybı bilmez; gelecekte olacaklar da gayba dahildir, nitekim Hz. Peygamber bunu bilmediğini açıkça ifade etmektedir. c) Peygamberlerin özel bilgi kaynakları vahiydir. Vahiy diğer inananlar gibi peygamberler için de bağlayıcıdır; ona uymak, uygun davranmak mecburiyeti vardır. d) Allah’tan emir alarak insanları dinî hayatları bakımından uyarma, dünyada yaptıklarının ahirette nasıl karşılık bulacağını bildirme görevi peygamberlere aittir, onlardan başka –bu manada– uyarıcı yoktur, alimler ve eğitimciler bu görevi peygambere tabi olarak yerine getirirler.

Birde vahy kavramına bakalım bunlar buradaki vahy kavramını sadece Kur’an ayetleri olarak alırlar. Kur’an vahiydir ancak vahiy sadece Kur’an değildir. Bunuda yine ayetlerle isbat edelim. Enam -121 ayette Şeytanın dostlarına vahy ettiğini söyler. Kur’an’ı Kerim’de peygamberler dışında bazı insanlara da vahiy gönderildiği belirtilir. Bunlardan biri Hz. Musa’nın annesidir (Kasas-7). Vahiy Kuranda çok farklı anlamlarda kullanıldığı gibi. Kur’an dışı vahiy olan H.Peygamberin sözleri de vahydir. Yazılı olmayan (gayri metluv) vahy.

Kur’an’cıların ayetlerden getirdiği delillere baktığımız da delilden çok kendi ideolojilerine ayetleri payanda yaptıklarını görüyoruz. Ayetleri kırparak Kur’an bağlamından siyak sibakından kopararak cımbızlama bir yöntem kullandıkları açıkça görülmektedir. Bazen de bunlar ayetin orjinalinden yani arapça metninden değilde, Meal üerinden-ki o mealleride tevil ederek yani ‘’tevil yoluyla tahrif’’ ederek kendilerine delil yapmaya çalışırlar.

Kur’an’cılar aynı yöntemleri hadisler içinde yaparlar. Şimdi de bunu biraz açalım. Bunların hadis konusundaki en önemli iddiaları, hadislerin 200-300 yıl Allah resulünden sonra yazıldığı ve bunun içinde sağlıklı olmasının mümkün olmadığını iddia ederler. Kısacası uydurulduğunu iddia ederler. Uydurma delillerle din yaşanılmaz diyorlar. Bunlara da çok net ve kısa cevaplar vereyim. Biz kesinlikle şunu biliyoruz ki, hadislerin daha Allah rasulü sağken bazı sehabiler tarafından da yazıldığıdır. Tarihi kaynaklar bunlara şahitlik eder. Yukarıda kaydettiğimiz Abdullah İbnu Amr İbni’l-As hadis yazan sahabelerin başında gelir. Yazdığı mecmuaya “Sahife-i Sadıka” demiştir. Abdullah’ın vefatından sonra torunlarına intikal etmiş ve torunları vasıtasıyla rivayet edilmiştir. Ebu Hüreyre’nin Sahife-i Sahiha’sı, Hz. Ali’nin Sahifesi, daha bir çok sahifede vardır. Hatta 4 büyük Mezhep alimleri bunlardan en büyüğü olan İmam Azam hicri 80’de dünyaya gelmiş. tebau tabiinden kabul edilir. İmam Azam fetvalarını hadislerle vermiştir. İmam Malik hicri 93. Yılda dünyaya gelmiş, hadis kitabı olan Muvatta’yı yazmıştır. Bunlarda bizlere gösteriyor ki, Kur’an’cı ların bu delilleri mesnetsiz ve içi boş hakikatten uzaktır. Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğu ve bu bana indi diyen Hz. Muhamed’dir. Bu söz hadisdir. Kim ki bu söü inkar ederse aten Kur’an’ı inkar etmiş. Kur’an ne aman nerede hangi Hz. Muhammed’e kaç senesinde indiği konularında, zaten hadistir. Hadisi inkar edenin bana Kur’an yeter demesi bu bağlamda baktığımızda ne kadar akıllıca ve sağlıklıdır.

Şimdi gelelim bizlerin (Ehl-i sünnetin) delillerine. Bizler Kur’an’ın ana kaynak olduğuna Sünnetin dinde hüccet olduğuna yani bağlıyıcı olduğuna, Sünnet olmadan Kur’an’ın anlaşılmayacağına iman ediyoruz. Kur’an-da Resule itiat ile ilgili ayetlerin ‘’Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr- 7.) ve yine Kur’an’da geçen peygamberlere verilen hikmetin ‘’Ey Rabb’imiz! Onlara Senin ayetlerini okuyacak, Kitabı ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp tertemiz kılacak, kendi içlerinden bir Peygamber gönder. Hiç kuşkusuz Sen, sonsuz kudret ve hikmet sahibisin’’. (Bakara -129) yine Kur’an’nın belirttiği peygamberin Kur’an’ın açıklayıcısı olduğu “Sana bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.” (Nahl- 44). ve yine Kur’an’da geçen Rasulün helal kıldığını helal, haram kıldığını da haram sayan ayetler: ‘’Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer. O peygambere inanan, onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler’’.(Araf-157) ‘’Ehl-i kitap’tan Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.’’(Tevbe-29) Ayetlerin tümü hadislerin bağlayıcı olduğuna apaçık delillerdir. Kur’an bütünlüğü Arap dil, edebiyatı açısından bakıldığında ve pratik hayat ve tarihin şehadeti gösteriyor ki Sünnet bağlayıcıdır.

Kur’an’cıların getirdiği bütün delilleri çürütmek çok kolay, Bizim delillerimizin sağlamlığını ortaya koymakta okadar kolaydır. Gerçi inanmayana çok yada az delil sunmanız onlara fayda vermez. Kanımca bu kadar söz yeter ve artar bile.

Daha diğer delillerimizi yazmadım ancak onlara da kısaca deyineğim. Kur’an’da Namaz hükmü var. Lakin Namaz ile ilgili detaylar yok. Zekat var lakin hangi maldan, ne zaman, ne nisapta zekat verileceği yazılmamış. Cum’a Namazından bahs eder bu konu ile ilgili tek bir açıklama yok, Hac ha keza, Hırsızın elini kesme ve diğer konular ha keza bunların tümünü Sünneten öğreniyoruz. Sünnet Kur’an’ın pratize edilmiş biçimidir.

Kur’an yeter Müslümanların dini yaşamlarında yeterli mi? İslam’ı yaşamak için farklı kaynaklara ihtiyaç var mı? Varsa bunların delili var mı? Bu sorulara doğru cevap vere bilmemiz için, Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğunu ve bu kitabın gönderiliş amacını bilmemiz gerekmektedir. Bu kitabı doğru anlamak için de bir yol ve yönteme (Usule) ihtiyaç vardır. Sıradan bir kitabı dahi bir öğretici olmadan belli usullere uymadan okumak nasıl ki yanlış ise, Allah’ın kelamını salt ayetlere yada ayetlerin meallerine bakarak anlamak hatta hüküm çıkarmak okadar yanlış olur. Hukuk, Felsefe, Fizik vb. ilimleri usulsüz öğrenemesiniz. Hatta Türkçe bir metni dahi bir türk okuduğu zaman belli usul uygulamalı. Virgül ne anlam ifade eder? soru işareti ne anlam ifade eder? değim nedir? mecaz nedir? bu ve buna benzer konuları bilmeden o metni doğru anlamak mümkün değildir. İşte Kur’an’cılar, hiçbir usül ve kaideye uymaksızın kendi hevalarına göre Kur’an’ı yorumluyor ve hüküm çıkarıyorlar.

Kur’an’cıların bir başka iddiası ise Sünnetin Müslüman birliğini parçaladığı, mezheplerin oluştuğu şeklinde. Bu iddia da diğerleri gibi tutarsız cahilane bir iddiadır. Halbuki bütün itikadi mezheplerin (Şii, Mutezile, Kaderiye, Cehmiye, Haricilik vb.) dayandığı temel Kur’an’dır. Çünkü bu mezhepler de tıpkı Kur’an’cılar gibi önce bir ideoloji geliştirdiler, sonrada ideolojilerine Kur’an’dan işine gelen ayetleri aldılar, yada ayetleri tahrif ederek kendi ideolojilerine delil yaptılar. Kur’an’cı diye kendilerini tanımlayanlar birlik oluşturacakları iddiası ile yola çıktılar. Hiçbir konuda ittifak halinde de değiller, bir çok guruba ayrıldılar. Tüm Kur’an’cı gruplar bunlar yetmiyormuş gibi, hem tekfircidirler hem de tüm gruplar biri birini tekfir etmektedirler. Bazı Kur’an’cılara göre Namazlar 2 rekat 2 vakit, bazılarına göre 5 vakit bazılarına göre 3 vakit, bazılarına göre ise rekat sayıları bizim kıldığımı gibidir. Bazı Kur’an’cılara göre ise namaz diye bir ritüel ibadet yok. Salat (Nama) destek demekmiş. Bunlardan bazıları da Tevatür sünnete uyulması gerkirmiş diyorlar. Namaz Hz. İbrahim’den günümüze tevatüren gelmiş diyorlar. Onlara sorsanız deseniz ki,Tevatür sünnete uymak için Kur’an’dan delil getirin. Kur’an’dan hiçbir delil getiremezler. Sadece Namaz gibi ritüel bir ibadeti ki bu ibadet, hem tüm Müslümanların ittifakı, hatta bu dinden olmayan, bu dine düşman olanların dahi üzerinde ittifak ettiği bir vakaa olduğu halde, bunlar bu kadar ayrılığa düşmekteler. Siz bir kafire, islam düşmanına sorsanız Müslümanların alamet-i farikası nedir? size derler ki, Namazdır.

Hülasa:
Bu söylemi ‘’Kur’an bize yeter’’ söyleyenleri şu şekilde değerlendiremeyiz. Bunlar da böyle düşünüyorlar. Bu da dinde bir yöntemdir. Müsamahalı olalım diyemeyiz. Çünkü bu söylem zan edildiği gibi masum değil, retorik olarak doğru duruyor gibi bize gelse de, yukarıdaki deliller bize gösterdi ki, İslam dışı bir söylem ve akımdır. Tarihsel çıkışları yani Hindistanda ortaya çıkış ve sonuçları bakımından ve günümüzde bazı batılı devletlerin (Fransa cumhurbaşkanı Macronun dediği gibi) islamı ehlileştirme Alman’ya da ki bazı siyaseilerin dile getirdiği Seküler islam söylemi ile de bağlantılıdır. Bunların amacı Sünnete operasyon yapıp Kur’an ve Kur’an’ın kendisine indiği Rasulünün arasını koparıp, sonrada hiçbir kural ve kaideye uymadan kaygan bir zeminde diledikleri gibi Kur’an ayetlerini eğip bükerek, islam dışı Seküler bir din oluşturmaktır. Kur’an’a protestanca bakıştır, bunların yaptığı. Kısacası ‘’laylaylom’’ bir yeni din icat edip onu da Allah ve rasulüne nisbet etmektir. Masum görünen bazı eylem ve söylemlerin okadar da masum olmadıklarıdır. İyi niyetle bu tür batıl görüşlere müsamaha göstermek, aslında düşmanı görememek akl etmemektir. Bu söylem İsraillin Mescid-i aksaya saldırısından daha tehlikelidir. Bu bir fitnedir. Bu fitne ile mücadele ümmete farzdır.

ETİKETLER: , , , ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.